Zoraki Konuk Demirbaş Şarl
İsveç’in güneyinde, Karlshamn şehrinde, adına Türkstenen denen anıt mezar taşı, tarihin satır aralarına hüzünlü bir aşk hikâyesinin notunu düşer. Anıt taşta şöyle yazar: “Burada, Türk Deli Mustafa tarafından, 7 Haziran 1917 tarihinde komutanı Ömer Paşa öldürülmüştür.” O tarihte Türkler, XII. Karl’dan borçlarını tahsil etmek için geldikleri Karlshalmn’dalar.
İsveç arşivlerine de gecen olay şöyledir: “Deli Mustafa ve komutanı Ömer Paşa, aynı İsveçli kıza âşık olurlar. Sevdikleri kız uğruna iki erkek kıyasıya kavgaya tutuşurlar. Deli Mustafa komutanı Ömer Paşayı hançeriyle öldürür. Deli Mustafa yargılanır ve Karlshamn kalesinde idam edilir.” Ömer paşanın öldürüldüğü yere dikilen anıt taşa Türkstenen denir.
Yöre halkı olaydan çok etkilendiği için mi diker anıt mezar taşını, yoksa bizzat İsveç Kralının emri ile mi dikilir taş oraya, bilinmez. Bilinen o ki; orada üç yüz yıldır, adı Ömer olan bir Türk Paşası yatar. Ne işi var bir Osmanlı Paşasının İsveç ülkesinde diye sormayacağınızı biliyorum. Hikâye malumunuz olduğu üzere İsveç Kralı XII. Karl’ın, nam-ı diğer Demirbaş Şarl’ın Osmanlıya sığınmasıyla başlar.
Yıl 1709: Olaylar Başlıyor
İsveç Kralı XII. Karl, Rus Çarı Deli Petro’yla girdiği savaşta Poltava’da yenik düşer. O zamanlar Osmanlı toprağı olan Bender‘de Osmanlıya sığınıp canını zor kurtarır. Beraberindeki binlerce askerle şanına yakışır şekilde ağırlanan Kralın giderleri demirbaş kaleminden karşılandığı için, Osmanlı tarihinde adı, Demirbaş Şarl olarak geçer. Demirbaş Şarl, mülteci bir Kral iken kız kardeşine yazdığı mektupta söyle der:
“Poltava’da esir oluyorum. Bu benim için bir ölümdü, kurtuldum. Buğ Nehri önünde tehlike daha kuvvetli olarak belirdi. Önümde su, akamda düşman, tepemde cehennemler püsküren güneş! Su beni boğmak; düşman beni parçalamak; güneş beni eritmek istiyordu. Gene kurtuldum. Fakat bugün esirim, Türklerin esiriyim. Demirin, ateşin ve suyun yapamadığını onlar yaptı, beni esir ettiler. Ayağımda zincir yok. Zindan da değilim. Hürüm, istediğimi yapıyorum. Lakin gene esirim; şefkatin, alicenabın, asaletin, nezaketin esiriyim. Türkler beni işte bu elmas bağa sardılar. Bu kadar şefkatli, bu kadar alicenap, bu kadar asil ve bu kadar nazik bir milletin arasında hür bir esir olarak yaşamak, bilsen ne kadar tatlı.!”
Başlangıçta bir kaç günlüğüne sığınma talep eden devrik kral, beş sene üç ay Osmanlı Devleti’nin başına bela olacaktır.
Baltacı Mehmet Paşa’nın galibiyeti ile sonuçlanan Prut savaşı, Osmanlı Devleti’ni Rusya’ya karşı sürekli kışkırtan majestelerinin teşvikiyle çıkar. Demirbaş Şarl, Türkler ile savaşmayan Rusların güçlenerek kuzeyde İsveç’le savaşacağını düşünmektedir. Bu nedenle Rusya ile imzalanan barış anlaşmasına rağmen ortalığı karıştırmaya devam eder.
Kırım Hanı Devlet Giray’ın ve Bender Muhafızı Çerkeş Yusuf Paşa’nın siyasi desteğini de alan devrik kral, Osmanlı Devletini Rusya ile savaşa sokmadan ülkesine dönmemekte kararlıdır. Osmanlı topraklarındaki zorunlu misafirliğini sürdürmekte ısrar eden kral, en sonunda Bender’den kılıç zoruyla çıkartılır. Bu olay İsveç arşivlerine, Kalabaliken i Bender olarak geçer. Kalabaliken (kalabalık) kelimesi de böylelikle İsveç diline karmaşa, şamata manasında girmiş olur.
Mülteci kral, Edirne’de göz hapsinde tutulduğu günlerde, Türk gemilerini hayranlıkla seyrederken değiştirecektir, ülkesinin kaderini. Matematik dehası olan Kral, hayranlıkla izlediği Türk Donanma gemilerinin planlarını çizmeyi başarır, casuslarıyla el altından İsveç’e gönderir. Gemi eskizlerinin altına, Arapça ve Latin harflerle gemilerin isimlerini, Jaramaz (Yaramaz) ve Jildirim (Yıldırım) olarak kaydetmeyi de ihmal etmez.
Devlet-i Aliyye’nin başına uluslararası sorun olan mülteci Kral, zamanın Osmanlı Padişahı III. Ahmet tarafından; “ya ülkene dönersin, ya da savaş esiri muamelesi görürsün” tehdidiyle ülkesine dönmeye ikna edilir.
1714 sonbaharında, yüzlerce Türk askeri refakatinde, can selameti Osmanlı Devleti tarafından güvence altına alınan Kral, ülkesine sağ sağlim ulaştırılır. Krala refakat eden Türk askerlerinin bir diğer görevi de, İsveç Kralının Osmanlı Devletine olan borcunu tahsil etmektir. Mevsim şartlarının dönüş yolculuğuna uygun olmayışını fırsat bilen Kral, Türk Askerlerini İsveç’in güney şehirlerine yerleştirir. İsveç Kralının hayali Osmanlı Devletine olan borcunu ödemek değildir; onun hayali kuzey denizinin tek hâkimi olmaktır.
Kral, Bender’de kaldığı süre içinde birçok tüccar ve esnafa da hayli yüklü borç takmıştır. Kralın ülkesine döndüğünü duyan esnaf ve tüccarlar ve onları korumakla görevlendirilen bine yakın Türk Askeri, Kral’ın hemen ardından İsveç’in güneyine ulaşırlar. Türklerin yerleştirildiği o bölgeler, bugün de aynı isimle, Askersund (Asker yaylası), Askerby (Asker köyü ) olarak anılır. Kısa zaman içinde İsveç’in güney şehirleri kara yağız delikanlılarla, peçeli, örtülü kadınlarla dolar taşar. İsveçlilerin geleneksi yemeklerinden kåldolmar (Lahana dolması) Türklerin o günlerden İsveç Mutfağına kattığı bir lezzettir.
Kiosk (Köşk), Divan, Yoghurt (Yoğurt) gibi birçok kelime de o günlerde girer, İsveç diline.
İsveç’te İlk Cuma Namazı
Tarihin satır aralarına düştüğü başka bir not ise çok manidardır. Kraldan borçlarını tahsil edemediği için misafirlikleri uzayan Türkler, İsveç Kralından ibadetlerini özgürce yapabilmelerinin sağlanmasını isterler. Türklere hem can borcu, hem de kese kese altın borcu olan İsveç Kralı, ölümünden hemen önce, 1718 yılında, “Türkler Allah’a olan ibadetlerini İsveç topraklarında gerçekleştirebilirler” bildirgesini yayınlar. Bu bildirgenin ardından Karlskrona şehrinde, İsveçlilerin şaşkın bakışları arasında, bundan 300 yıl önce ilk ezan okunur, ilk cuma namazı toplu halde kılınır.
Jaramaz ve Jildirim
İsveç Kralının Osmanlı topraklarında devrik bir kral iken eskizlerini çizdiği gemiler, 1716 yılında denize indirilir. Jaramaz ve Jildirim adlı iki gemi İsveç’in kaderini değiştirecektir. Türk gemilerinin birebir kopyası olan 44 top taşıyan 39 metre uzunluğundaki Jaramaz İsveç donanmasının sancak gemisidir artık.
Sancağında hilal taşıyan bu gemiler Baltık Denizi’ni Ruslara dar ederler. 1756-1763 yılları arasındaki Yedi Yıl Savaşları’nda, Yaramaz ve Yıldırım, Kuzey Denizi’nde sayısız İngiliz gemisi batırır; 1805’te de Napolyon donanmasına karşı savaşın kaderini değiştirirler. İsveçliler tarafından uğuruna inanılan Jaramaz, her hizmetten çekilişinde Demirbaş şarlın çizimlerine sadık kalınarak yeniden daha modern bir tekne olarak inşa edilir.
Dördüncü kuşak son Jaramaz, bugün Karlskrona’daki Kraliyet Deniz müzesi önünde sergilenmektedir.
Baltık Denizinin kıyısında demirli, adı da kendi de Türk ve belki de Türk gemilerinin sonuncusu Yaramaz, tarihe şahitlik etmeye devam ediyor. Kuzeyli denizciler sisli günlerde, sancağında hilal taşıyan Jaramaz’ı, yelkenleri fora etmiş düşman gemilerini kovalarken gördüklerini, güverteden bir Türk Levendinin “Allah Allah” nidalarının yükseldiğini, 300 yıldır anlatmaya devam ediyorlar.
Bender: Bu günkü Moldova’da özel ayrıcalıkları olan önemli bir kent. 1538 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından Osmanlı topraklarına katılan kent, Osmanlının Avusturya ve Rusya üzerine düzenlediği seferlerde kullanılan ordunun önemli toplanma merkezlerinden biri olması sebebi ile kapı manasında Bender olarak adlandırılmıştır.
Okur Görüşlerine Açık Sayfa