Preloader image
İÇİNDEKİLER
Title Image

Yılanların Öcü

Tahir (Fakir) Baykurt
yılanların öcü

Yılanların Öcü

Kimi yazarların ve yapıtlarının daha göz önünde olmasının türlü nedenleri oluyor; zamanın ruhuna uygun tavırları yakalamış olmaları bunlardan biri. Sözgelimi, köyden kente göçün hız kazandığı zamanlarda köy öykülerinin çok yazılıyor olması da sanki o zamanların ruhunun çağrısına verilen yanıttı.

 

Kuşkusuz, köyden henüz çıkmış bir kuşağın belleğinde canlılığını sürdüren köy anıları, yaşanmış iyi kötü deneyimlerin bıraktığı tortular bu yapıtlarda yer buldu. Yazabilenler yazınca, tüm bu geçmişi yitirenlerin, yitiklerini yeniden bulmuşcasına bu yapıtlara ilgi gösterenlerin yanına köy yaşamının çok uzağındakilerin oralara ilişkin bilme, tanıma arzusu eklenince, köy romanları çok alıcısı olan, sanatsı olduğu denli verimli bir alışveriş alanı da oluşturdu.

 

Herşeyin alınıp satılabileneceğinin kavranmaya başlandığı ellili yılların başından itibaren Türkiye’de, sanatın siyaset boyutu daha da öne çıkmaya başladı. Kişilerin duygu, duyuş ve düşüncelerine öncelik veren anlayış, yerini, mutlak karşılığı kazanç olan çabalara bıraktı.

 

Henüz şehirli olan kitlelere sanat kapısı aralandı ve önce yazınla, sinemayla buluşturuldular. Kimi yazarlar ve yapıtlar tezgahın en görünen yerinde yer aldılar. Yazarının en çok bilinen yapıtı olan Yılanların Öcü, temelinde, köy diliyle köy durumlarını anlatan bir roman:

 

“Haçça:

“Ana!” dedi Irazca’ya. “Eğer bugün iş yoksa, bir kazan su furup iki giysi yuyalım! Çocukların sırtı başı kirlendi. Ahmet oğlan hart hart kaşınıyor!..”

Irazca, bereket okuyup kalktı sofradan:

“İyi ya!” dedi. “Bir kazan su fur. Yuyuver gözelce çocukların sırtını başını. Kendiniz de yıkanın! Kocan mundar mundar dolaşıp durmasın ortalarda!..”

Ahmet ayağa kalktı, şiş karnını tıpılattı. Irazca sordu: “Doydun mu?”

Ahmet: “Doydum nine!”

“Doydun da neye bereket okumuyorsun? Bak, büyüdün gayri! Dam kadar oldun! Haydi bakalım!..”

Her zaman unutuyor çocuk:

“Allaaah soframıza Halil İbrahim bereketleri versiiiin! Anama babama uzun ömür versiiiiin! Babama Hazreti Ali Efendimizin kuvveti versiiin! Nineme Fatma Anamızın ömrünü versiiin! Öküzümüze ineğimize derin boylu derman versiiiin! Düşmanımıza yenilmez zahmetler versiiiin! Tarlalarımıza bereketli rahmetler versin! Soframıza gene gene bereketler versin!.. Kadim Allah, daim Allah!.. Evvel Allah, ahir Allah!.. Âmin!..”

Irazca: “Aferin!” dedi. “Düşmanlarımızın gözü kör olsun! Aferim tosunumaa!..”

Haçça’ya döndü: “Geliiin! Bunun sırtını hemen değiştir kızım! Çelik Paşa’yı alıp harıma doğru götürsün. Aymelek’le Dorukız’ı sığıra katalım bir havalansınlar! Ama öğlene doğru dönüp gelsin, bir de yıka oğlunu, adamakıllı!”

 

Yılanların Öcü’nü unutulmaz kılan nedenlerden belki de en önemlisi Metin Erksan tarafından oyunlaştırılarak kurmacasının oluşturulması. Haksız güçlülerle, haklı güçsüzlerin çatışması hemen her öyküde kolayca bulunan, çokça işlenen konular.

 

Aliye Rona’yı (Irazca), Fikret Hakan’ı (Kara Bayram), Kadir Savun’u (Agali Dayı), Erol Taş’ı (Haceli), Ali Şen’i (Muhtar) öyküye ortak eden Metin Erksan, güçlü oyuncuların üstün canlandırmalarıyla Yılanların Öcü’nü adeta yeniden yaratır. Sanatı saygınlığın aracı olarak görmekten vazgeçmeyen Metin Erksan’ın, Türk sinemasının özgün yapıtları arasına soktuğu Yılanların Öcü kurmacası, onun dokunuşlarıyla uyarlandığı romanın da önüne geçer.

 

EDE YAYIMCILIK

bilgi@edekitap.com

Bizler hikaye anlatıcılarıyız. Bu bizim genlerimizde var. Görkemli öykü anlatımı ilgi çeker, yaşam tarzlarını tanıtır ve ortak ruh yaratır. Binlerce yıldır birike gelen öykülerimizi, yaygın iletişim alanları için yeniden tasarlarız. Özüne uygun geliştirir, etkileyenleri göz önünde bulundurarak güncelleriz. Biz, EDE’yiz. Değer üretiriz.

Okur Görüşlerine Açık Sayfa

Yorumlayınız