Kahverengi Kum Taneleri Gerçek mi?
Sonsuz hayal çemberinin girdabına kapılmış insanların oluşturduğu bir ülkede, iki kişi, ansızın düşerek kendilerini bilmedikleri bir yerde buldular.
Sonsuz hayal çemberinin girdabına kapılmış insanların oluşturduğu bir ülkede, iki kişi, ansızın düşerek kendilerini bilmedikleri bir yerde buldular.
Kabulleniş ve çaresizlik. Yoksa ikisinin lügattaki karşılığı aynı mıydı? Öyle bile olsalar, eşanlamlı sözcüklerdi artık onun için.
Rönesans, gerek görüngenin keşfedilmesi gerekse baskıların ortadan kalkmaya başladığı bir dönem olması nedeniyle öykü anlatıcılığına birtakım olumlu etkiler sağlamıştır. Bu dönemde sanatçılar var olanı yinelemeyi ve başka toplumlardan sanat ödünç almayı bırakmış, daha özgün bir birikimin ilk adımları atılmıştır.
Sağdan geldi ilk önce… O yöne koşuşturanların, o simsiyah darbenin altında kaldığına şahit oldum. Sonra solumda tekrarlandı aynısı. Sevdiklerim bir bir simsiyah gölgenin altında ezildi, ezildi…
Elçi yine gözleri yerde, geri geri gitti. Ortadaki neferin omzundan topuzu aldı. Bu gayet ağır, altın yaldızlı, sarı parlak kabzalı bir aletti. Yere bakarak yürüyor, gülümsüyordu. Bütün gözler hareketini takip ediyordu. Tahtın önüne geldi. Ansızın…
Sebebi ne olursa olsun, som altından yapılma ay-yıldız, yaklaşık yüz elli yıl Viyana’nın en görkemli katedralinin zirvesinde kalmış. 1680’lerin sonunda ise ay-yıldızın yerine haç takılmış.
Asya benim mektup arkadaşımdı. Mektup arkadaşım, mahkûm arkadaşım Asya ile tanışmama vesile olan, bir gazetenin arka sayfalarına düşülen küçük bir ilandı. Yolladığım kitapların birine, “Bu kitabın ulaştığı kişi, artık arkadaşız” yazmıştım. Adresimi de eklemiştim.
O devirlerde yıldızlar, insanlara yönünü gösterir; kuşlar, çiçekler baharın gelişini muştularmış. Çiğdem, bu haberci çiçeklerin ilkiymiş. Güneşle buluşacağı vakte kadar, yerin bir karış altında, küçücük bohçasının içinde sabırla yaşar; soğuk topraklara bahar geldiğinde coşkuyla yeryüzüne çıkarmış.
Tüm sokaklarını adımlamak istediğim; her köşe başında durup, ardıma bakıp, yüzümde gülümsemeyle yoluma devam ettiğim; uzaklardan bir yerlerde hep kulelerini görüp, bir dosta rastlamış gibi sevindiğim şehir; Prag
O hâlâ düzgün bir Türkçe ile konuşuyor. Üstelik dil dağarcığına “yuğürt”ü de “seğirt”i de ekledi. Her koşunun koşmak olmadığını kavradı.