İnce Belli, Kırmızı kuşaklı
Ben çoktandır şöyle ince belli, ortasında ve ağzında kırmızı bir kuşak olan çay bardağı arıyorum, çocukluğumda ve yeni yetmeliğimde höpürdete höpürdete tavşan kanı mis gibi çaylar içtiğim o bardağı.
Ben çoktandır şöyle ince belli, ortasında ve ağzında kırmızı bir kuşak olan çay bardağı arıyorum, çocukluğumda ve yeni yetmeliğimde höpürdete höpürdete tavşan kanı mis gibi çaylar içtiğim o bardağı.
Annette’nin yanı başında, içimden dua ederken ellini tuttum. Aslı, bir pamuk parçasını suya ıslatıp Annette’nin dudaklarını sildi. Hırıltıya dönüşmüştü soluğu. Derin bir nefes aldı, göğsü kalktı ve bıraktı nefesini, göğsü indi geri. Elimi iyice sıktı ve tam o anda odanın penceresi ansızın açıldı.
Doru kısrak dördüncü günü önüne konan otu, arpa kırmasını yedi. Soluğu derinleşmiş, sıcaklaşmıştı. Gözlerindeki kızartı geçmiş, göz akı yeniden görünmüştü. Başı dikti. Gövdesindeki güçsüzlük sona ermişti.
Yapıtlarını, yaşanmış gerçeklikler üzerinden kurgulayan Sabahattin Ali, 1907-1948 yılları arasında yaşadı. Kuyucaklı Yusuf, Sabahattin Ali'nin 1937 yılında yayınlanan ilk romanı.
Arada gözlerimi açıyor, tencerede kızgın yağda pembeleşen soğanlara daldırıyordum kaşığımı bir iki çeviriyor, hoop bir yarım dönüşle buzdolabının kapağını açıyorum, kıvrak hareketle elimi uzatıyorum. Davetime hayır diyemiyor ancak yüzü kızarıyor tabii salçanın…
En katı tartışmalardan, belki kavgalardan sonra bile, iyi bir yemek yemekle mideleri okşamak, yüzleri okşamaktan daha iyidir. Etraf bu müdürü Vali'ye daha çok çekiştirecekler ama, bu güzel yemeğin bıraktığı izi silemeyecekler.
Öykülerinde, dünyaya gözlerini açtığı Kilis ve yaşama gözlerini yumduğu Kahramanmaraş çevresiyle insanları geniş yer tutar. Denilebilir ki, Şevket Bulut için Kilis ve Kahramanmaraş, onun yazarlığını tamam eden bir bütünün iki yarısı gibidir.
Onun arkasında bu erkanda gelmiş geçmiş ustalar vardı. Dükkânlarını hâlika ibadet eder gibi açıp kapamışlardı. Sanat, onlara bahşolunmuş bir kerametti.
Sayıları fazla olmasa da bir mahalle onların adıyla anılıyordu Maraş'ta. Nereden geldiniz diye soranlara; “Maraşın him taşını biz diktik” derdi Abdal Halil Ağa.
Güzel güzel düzenlenmiş, sıralanmış dosyalarım; kenarına notlar alınmış belgelerim, titizlikle hazırlanmış fişlerim yok. Benimkisi bir büro çalışması değil. Siz isterseniz herif romanlarını yaşıyor deyin. Ne yapalım, benimki de böyle bir suç.