Taymis Kıyıları
"Şimdi işimiz daha karışık, daha zor ve daha pahalı değildir. Asıl sermaye büyük milli kurtuluş harbinin ahlakı, imanı, cesareti ve feragatidir."
"Şimdi işimiz daha karışık, daha zor ve daha pahalı değildir. Asıl sermaye büyük milli kurtuluş harbinin ahlakı, imanı, cesareti ve feragatidir."
Rize’de çaylıkların arasında sessizce yatan, büyük hesap gününü bekleyen ata, dede kabirleri vardır. İnsana bir garip gelir önce bu. Her gün burun buruna, yan yana geçmişinizle birlikte olmak nasıl bir duygudur, anlamakta zorlanırsınız.
Bu tepelerin arasında bir doğum yaşanıyor, sancısız, sessiz. Bir doğum yaşanıyor, dünya kurulduğundan bu yana süren ve dünyanın son bulacağı güne kadar sürecek.
"Biz, şimdi kırkına yaklaşanlar, Osmanlı imparatorlu ğunun son gençleriyiz. 1914' de üç, beş, yedi yaşında bulu nan çocuklar, bugün yeni Türkiye'nin gençleri olmuşlardır ve hatırlarında imparatorluktan hiçbir iz kalmamıştı. işte onlara, saltanatın, Suriye' de, Filistin ve Hicaz' daki son yıllarını anlatmak istiyorum"
Ani harabelerinin son bin yılının Türk devletleri hâkimiyetinde geçtiği düşünülürse, atalarımızın tarihe ve tarihi eserlere ne kadar saygılı olduğu, kıymetli eserleri korumada ne kadar titiz davrandığı görülür.
Şeytan Kalesi de Sümela Manastırı kadar muhteşem bir yapı. O küçük tepeye böyle bir yapı o günün şartlarında nasıl yapılmış, insan aklı izah etmekte zorlanıyor.
Ankara’nın tarihi bir kimliği var, fakat bu kimlik çok hızlı yıpranıyor. Bu kimliği koruma adına yapılanlar ise hem yeterli değil, hem de arabesk bir görüntü oluşturuyor.
Girdiğimiz mezarlıkta Müslümanlar için Kur’an-ı Kerim ve dualar okur, gayrı Müslimlere toprağı bol olsun deriz. Mezarlıklar kalpleri törpülüyor, hisleri yağmur dolu bulutlara çeviriyor.
Ankara’yı Türkiye Cumhuriyetinin başkenti yapan onun, Türk yurdundaki her yere merkez olan konumu ve Türk töresince yaşanılan geçmişinin kıymetli değerleridir.
Gagauzya’da ceviz ağaçlarına, Kabil’de bir kilime bakarken; Prizren’de bir tekkeyi, Gürcistan’da bir kaleyi ziyaret ederken; Sudan’da bir hastane de, güzel gözlü insanları tedavi ederken Ayşe Filiz Avşar’ın içten anlatıları, okura şunu düşündürtüyor: Vardığın her yere vatanım mı dedin?