Sabahattin Ali
Yapıtlarını okuyanların, Türk dilinin arı duru yalınlığıyla buluşmaları, kaçınılmaz olarak onun öykülerini beğenerek anlamalarının da yolunu açtı.
Yapıtlarını okuyanların, Türk dilinin arı duru yalınlığıyla buluşmaları, kaçınılmaz olarak onun öykülerini beğenerek anlamalarının da yolunu açtı.
Defter burada bitiyordu. Yalnız birkaç sahife ötede okunmayacak kadar karışık ve fena bir yazıyle şu satırlar vardı: “Zehrayı gördüm. Büyümüş hemen hemen bir genç kız olmuş. Dört seneden beri görmemiş olmama rağmen o kadar çocuğun içinde derhal bulup çıkardım.
Bir kabahat işliyormuş gibi çabuk ve sinirli hareketlerle çantasını tekrar açtı, biraz evvel aldığı bir buçuk lira yevmiye ile dünden kalan yirmi otuz kuruş parayı kızın avucuna sıkıştırdı. Sonra hiç arkasına bakmadan, yanı başında sessizce yürüyen garsonla beraber, çamurlu yollardan geriye, kendisini bekleyen han odasına döndü.
Yapıtlarını, yaşanmış gerçeklikler üzerinden kurgulayan Sabahattin Ali, 1907-1948 yılları arasında yaşadı. Kuyucaklı Yusuf, Sabahattin Ali'nin 1937 yılında yayınlanan ilk romanı.
Kaymakam gözlerini açtığı zaman kendini hükümet konağının arka bahçesinde portatif bir asker karyolasında yatıyor gördü. Ova sis içinde idi. Havada yıldızlar görünmekle beraber karşı tepelerin üstünde bulanık bir sabah aydınlığı titriyordu, Halil Hilmi Efendi sakalının kırağıdan ıslanmış olduğunu hissederek elini battaniyesinin altından çıkarmak istedi. Fakat kolunun
Bir dakika sonra ayrılmışlardı. Feride, uzun bir susuzluktan sonra berrak bir dereden kana kana su içen bir kuş gibi canlanıyor, ayağını yere vurup yüzünü göstermemek için bir yandan bir yana çevirerek: - Ne ayıp, Yarabbi, ne ayıp! Sen sebep oldun vallahi, sen sebep oldun, diye hırçınlaşıyordu. Yanlarındaki ağacın