Türk’ün Soy Kütüğü
Türk’ün Soy Kütüğü, Ebulgâzi Bahadır Han’a ait olan Şecere-i Türk adlı eserin, Prof. Dr. Necati Demir tarafından Türkiye Türkçesine aktarılmış hâlidir.
Türk’ün Soy Kütüğü, Ebulgâzi Bahadır Han’a ait olan Şecere-i Türk adlı eserin, Prof. Dr. Necati Demir tarafından Türkiye Türkçesine aktarılmış hâlidir.
Toplumda var olanlar romanda hâlâ vardır, ancak her insanın söyleyemeyeceği biçimlerde anlatılmıştır. Bu da yazarın anlatma becerisidir.
Kitaplar, mezar taşları veya mabetler gibi tarihe düşen izlerdir. Zaman ve beşerî hafıza kolay kolay yanılmaz ve yanlışları affetmez. Yazar, kaleminin hakkını, doğruyu yazarak ve okuyucunun aklıyla alay etmeden vermelidir.
Osman Mahdum, yedi yıl boyunca gazeteci olarak izlediği Türkmenbaşı’nın, Türkiye’de doğru tanınması gerektiğine inanmış. Ülkesi Türkmenistan ve Türkiye için yaptığı hizmetlerin içtenliğinin kavranması için Türkmenbaşı hakkında uydurulanların yerine, doğrusunun ne olduğunu anlatmış.
Türkmenlerin “Büyük Vuruş” dedikleri, ocakları söndüren, acı ve zulmü Türkmen’in hayat tarzına dönüştüren İkinci Dünya Savaşı’nın yansımaları anlatılıyor.
Atlılar, yazarın bilerek yaptığı yanlışların görmezden gelinmesi halinde çok etkileyici bir Türkistan romanı ve bir dönemin Afganistanıyla ilgili ipuçlarıyla dolu bir başyapıt.
Gagauzya’da ceviz ağaçlarına, Kabil’de bir kilime bakarken; Prizren’de bir tekkeyi, Gürcistan’da bir kaleyi ziyaret ederken; Sudan’da bir hastane de, güzel gözlü insanları tedavi ederken Ayşe Filiz Avşar’ın içten anlatıları, okura şunu düşündürtüyor: Vardığın her yere vatanım mı dedin?
Severek, zevkle okuduğum, kitapçı dükkânlarının görünmeyen yerlerinde, bir kıyıda kalmış, fark edilmeyi bekleyen kitaplardan biriydi, Bir Çay İçiminde Türkmenistan.
Bir Çay İçiminde Türkmenistan, Türkiye’den gidip de bir Türkistan şehrinde belirli süre bulunan aydınlarımızdan okuduğum önemli kitaplardan biri.
Friedrich Sarre, yakın dostu Avrupa Göz Kliniği Direktörü Dr. A. Osborne ile Alaşehir’den başlayarak Buldan, Denizli, Dinar, Konya, Eğirdir’i kapsayan bazen at sırtında, bazen yaya olarak gerçekleştirdiği uzun ve meşakkatli gezi ve incelemelerinde, İ.Ö. dönem ile Selçuklu İmparatorluğu’nun Xlll. yüzyıldaki altın çağında