Görüntünün Gücü ve Semiha Şahbaz
Yaşanılan her anın bir öyküsü vardır elbet, fark edilen ya da geçip giden. Geçip gidenleri yakalama başarısını gösterenler, öyküleri hayal güçleriyle bezeyip, görünmesini istedikleri yönden sunuveriyorlar, akıp giden hayatın telaşı içerisindeki insanlara.
Bazen sözle, sazla fark edilir hale geliyor, sıradan sanılan anlar, bazen de çizgiyle, ya da aklı ve gönlü hoşlukta buluşturan diğer pek çok sanatsı yöntemle.
Geçmiş ve gün gösteriyor ki Türkler, yaşayıp yaşattıkları uygarlık çağlarında edindikleri yetenekleri ve biriktirdikleri zengin medeniyet unsurlarıyla geçip giden hikâyeleri hem yakalamayı hem de başkalarının dikkatlerine sunmayı başarmışlar.
Resim, Türklerin belki de en eski sanat uğraşılarından biri. Geçmişi binlerce yıla uzanan kaya resimleri Türklerin resimle çok eski çağlardan beri uğraştıklarının açık kanıtı. Işık, renk, görünüm gibi pek çok üst düzey bakış ve değerlendirmenin sonucu oluşan resim, sanatçısının sahip olduğu engin bilgi birikiminin bir sonucu.
Geçerli matematik, fizik ve kimya kurallarına ek olarak, kâmil bir gönüle ihtiyaç duyan resim, günümüzde de Türklerin layıkıyla icra ettikleri bir sanat dalı.
Son zamanlarda birbirinden özgün çalışmalara imza atan genç sanatçı Semiha Şahbaz, Türk Resminin yeni nesil temsilcileri içinde hemen fark ediliyor. Ankara’nın küçük bir ilçesi Kazan’da yaşamasına rağmen, aldığı eğitim ve Allah vergisi yeteneğiyle büyük işleri başaran sanatçıyla resim sanatı ve yaptığı çalışmaları konuştuk.
Semih Şahbaz’ın resim sevgisi
Merakınız var mıydı? Nasıl başladınız resim yapmaya, hatırlıyor musunuz?
Resim, çocukluktan bu yana ilgi duyduğum, zevk aldığım, kendimi rahatça ifade edebildiğim yegâne uğraştı. Resme merakımın olduğunu fark ettiğimde ilkokul çağlarındaydım. Resme olan sevgim her geçen gün artıyor, resim derslerini büyük bir heyecanla bekliyordum. Heyecanım beraberinde başarıyı da getirmeye başlamıştı.
İlköğretim ve ortaöğretim yıllarında resim öğretmenimizin önderliğinde değişik tarzlar denediğimiz, çeşitli çalışmalar yaptığımız bir grup kurduk. Grubumuzla yaptığımız çalışmalara büyük bir zevkle katılırdım.
Lisedeki resim öğretmenim Nurullah Erdoğan fark etmiş olmalıydı ki, o yıllarda birçok resim yarışmasına katılmamı teşvik ederek yeteneğimi görmemi sağlamıştı. Yine lise son sınıfta Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün Türkiye genelinde düzenlemiş olduğu bir yarışmada eserim il birinciliği ödülünü aldı. İşte o zaman doğru bir şeyler yaptığımı, doğru yolda olduğumu ve artık daha güzel ve daha başarılı işler yapmam gerektiğini anladım.
Yarışmanın jürisinde bulunan Hasan Pekmezci, resim öğretmenim Nurullah Erdoğan’la görüşerek benim bu yeteneğimi geliştirmem gerektiğini ve bir resim kursuna devam etmemi önermiş. Bu öneri üzerine yeteneklerimi daha da geliştirecek dersler almaya başladım. Ve işte o dönemlerde Gazi Üniversitesinin açmış olduğu yetenek sınavını başarıyla kazanarak, resimle ilgili hayallerimin ileriki nesillere de aktarmanın yolunu açmış oldum.
Gönlümün iki evi var; biri fırçam biri aile yuvam
Benim duygularım boyamda, fırçamda ve kalemimin ucunda… Her resmi yaparken aynı heyecanı duyuyorum. Duyduğum hayal her fırça darbemde sanki ilk defa yapıyormuşçasına heyecan dolu. Aslında bu heyecan sekiz yaşımdan beri benimle birlikte doğdu ve biliyorum ki ölene kadar benimle yaşamaya devam edecek.
Benim gönlümün iki evi var biri fırçam biri aile yuvam. Resmin her saniyesi bana keyif veriyor, tıpkı evimde olduğum zamanlar gibi. Evdeyken de ailemle ve kendi başıma olmak, kendime zaman ayırmak gerçekten büyük keyif. İşte bu sayede ben mutlu ve huzurlu bir insanım ki mutluluğun resimlerini yansıtıyorum kalemimde.
Bu huzurlu ve mutlu çalışma ortamınızın sizi hangi yöne doğru götürdüğünü düşünüyorsunuz?
Kendimi dışavurumculara daha yakın hissediyorum diyebilirim. Bir Van Gogh bir Dali bir Çallı gibi kısacası başarılı bir Türk sanatçısı olarak ismimi dünya çapında başarılı sanatçılar arasına dâhil etmek istiyorum. Dünyamızda yaşanan güncel olaylar; ülkemizin kültürü, milletimizin mücadeleci ruhu, özgün ve nitelikli sanat anlayışı, benim resimlerimi etkileyen önemli unsurlar.
Sanatın milli yönü olması gerektiğini mi düşünüyorsunuz?
Atatürk, Türk sanatçısını her zaman birinci planda tutmaya önem veren, derin sanat perspektifi olan bir önderdi. Sanatın evrensel değerinin kavramını çok iyi algılayan sanat aşığı bir sanatseverdi. Türk milletinin zeki, çalışkan ve yaratıcı olduğunu her fırsatta dile getirirdi.
O milletine güveniyordu. O, yüzyıllar boyu boyunduruk altına girmeyecek kadar inançlı ve özgür olduğu kadar sanatçı bir düşünceye sahip bireyler olarak Türk milletini tanımlamıştı.
Zaten Türk milletinin yaratıcılığının cihan âlemi yüzyıllardır farkında. Herkes görüyor ki Türk milleti, zeki ve çalışkan bir toplum. Yaratıcı gücü olan, inançlı bir zihniyetle özünün kıymetini bilen bir toplum. Dolayısıyla Türk gençliğinin ufku açık, idealleri peşinde çaba sarf etmekten çekinmeyen bir yapısı var.
Bu manada şimdi ismini hatırlayamadığım bir köşe yazarının da söylediği gibi “dün geçmişte yaşayan bir avuç azimli ve eğitimli insanın ektikleri sanat tohumlarının bugün hâlâ yeşermekte olduğunu” vurgulamamda fayda var sanırım.
Esrlerimin başarısı ile anılmak istiyorum
Nasıl bir gelecek düşünüyorsunuz?
Çizdiğim resimler benim çocuğum gibi. Para kazanmayı asla kendime amaç edinmedim. Sadece hedefine ulaşan, eserlerinin başarısı ile anılan büyük bir ressam olmak istediğim için resim yapıyorum.
Çizmek zorunda olduğum için değil, gerçekten içimden gelen duyguları özgürce ifade etmek için çiziyorum. Duygularımı ifade edebildiğim sürece de resim yapmaya devam edeceğim.
Resim tekniği açısından öne çıkan bir tercihiniz var mı?
Tüm resim tekniklerine karşı ayrı bir ilgim var aslında… Çünkü her bir teknik duyguları ifade etmenin değişik bir yoludur. Yeteneğimin ve duygularımın yönlendirmesiyle istediğim alanda çalışabiliyorum. Mademki istediğimi yapabiliyorum diyorum ve yapıyorum, kendimi sınırlamıyorum.
Mesela şu sıralar kitap resimleme ile ilgileniyorum. Kitap resimleme keyif alarak yaptığım bir uğraş. Kitaptaki duyguların, kendi düşüncemle yeniden yorumlanarak özgün bir resim olarak hayat bulması beni mutlu ediyor.
Hangi tür kitaplar üzerinde daha çok çalışıyorsunuz?
Resimle bütünleşecek eserlerin olmasına dikkat ediyorum. Çizdiğim resimlerin, kitabın gerek içeriğine gerekse biçimine bir katkı sunması gerektiğini düşünüyorum. Kitapta yazılan, anlatılan kurguyu tamamlayacak, görüntü ağırlıklı bellekleri hedef alan çizimlerin okuyucunun ilgisini daha çok artırdığı bilinen bir gerçek. Tabi ki hikâye tadında anlatımları içeren masal, öykü, anı ve gezi kitaplarıyla şiir kitapları resimlemeye daha uygun oluyor.
Okurlarımızın görebilmesi için sizin resimlerinizi ihtiva eden kitaplardan örnek verebilir misiniz?
Son dönemde yaptığım çalışmalardan, Ede Yayıncılık tarafından çıkarılan, Bir çay İçiminde Türkmenistan isimli kitabın, bölüm geçişlerindeki karakalem çalışmaları ve kapak tasarımını söyleyebilirim. Türkmenistan’dan izler taşıyan, kültürel öğelerin öne çıktığı resimlerdi onlar.
Hikâye kitabı olarak, Türk hikâyeciliğinin önemli ismi Şevket Bulut’a ait kitapların yeni tasarımını ve iç resimlerini örnek gösterebiliriz. Devam eden öykü, masal ve şiir kitabı resimlemelerim var.
Sanatçı Semiha Şahbaz, 1988 yılında Ankara’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Kazan’da tamamladı. Mehmet Ali Doğan’dan desen dersleri aldı. 2006 Yılında açılan yetenek sınavını kazanarak başladığı Gazi Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Uygulamalı Sanatlar Eğitimi Bölümü Mesleki Resim Öğretmenliği Anabilim Dalı’ndaki yüksek öğrenimini 2010 yılında tamamladı.
Desen ve resim çalışmalarının yanı sıra fotoğraf çalışmaları da yapan sanatçı öğrenim süresi boyunca pek çok başarı belgesi ve ödül aldı. Sanatçımızla ilgili bu küçük özgeçmiş bilgisinin ardından, söyleşimize katıldığı ve açık yürekle paylaştığı görüşleri için teşekkür ediyoruz.
Ebubekir İznaev - Gazeteci
Atalay yağmur
11 Haziran 2019 at 00.28Öncelikle hayırlı ve devamlı olmasını dilerim.
Ben sadece bu yazının değil, tüm sitenin eleştirisini yapacağım. Bu ne kadar uygun olur bilmiyorum ama içimden gelen bu. Sadece bu söyleşi bile bir internet sitesini taşıyacak nitelikte. Zevkle okunacak cümleler, bahar bulutlarından boşalan sağanak gibi dökülmüş kıymetli sanatçımızın dilinden. Ancak sitenin tasarımı ve yazı fontları tam tersine okuyucuyu itiyor, yoruyor, zorluyor.
Söyleşide konuşanın kim olduğunu ilk bakışta göremedim. Yazının tamamını okuduktan sonra sitede yeniden gezinmeye başladığımda Semiha Şahbaz ismi gözüme çarptı.
Kısaca site tasarımı yeniden gözden geçirilir, yazı fontları büyütülür, bilgiler sanat kaygısı güdülmeden herkesin görebileceği açıklık ve netlikte verilirse sanırım çok daha fazla okunur olur. Tekrar tebrik eder, emeğiniz karşılık bulmasını dilerim.