Preloader image
İÇİNDEKİLER

Korkunç Yıllar; Kırım İşgali

Cengiz Dağcı
korkunç yıllar kırım

Korkunç Yıllar; Kırım İşgali

Cengiz Dağcı, doğduğu, büyüdüğü topraklara yalnızca anıları üzerinden ulaşabilen bir yaşam sürdü.

Türk yurdu Kırım’ın Alman ve Rus faşizmi arasındaki bilek güreşine kurban verildiği yıllarda sürüldüğü yurduna bir daha dönemedi.

Sovyetlerin yıkılışından sonra Kırım’a, anayurtlarına dönen soydaşlarının da arasında yoktu.

Dönüşü, ayrılışı denli acılı ama huzurlu oldu.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin olağanüstü çabasıyla öykülerinde özlemle andığı topraklarda, Kırım’da, Kızıltaş’ta sonsuzluğa uğurlandı.

 

KORKUNÇ YILLAR’dan…

 

Ertesi gün babam beni doktora götürdü. Hasta değildim. Doktor, gülerek, göğsümü, omuzlarımı tuttu:

— Mektebe git, Sadık, dedi. Hasta insan böyle mi olur? Demir gibisin…

 

Ben mektebe gitmedim. Babam da zorlamadı. O adam, içimde, kalbimde yaşar gibiydi. Benim için, gözlerimin önünde canlanan bir dünya yaratırdı. Akşamları “Kuzu Kurpeç”, “Çora Batır” destanları söylerdi. Gezintilere çıkardık. Beni Tokal Camisi taraflarına götürürdü. Evvelce ortasında cami bulunan demir parmaklıklı bahçeye yaklaşırken alnım soğuk soğuk terlemeye başlardı. Oraya gitmek istemezdim, fakat bunu babama belli etmezdim.

 

Babam bazan beni zorla, elimden tutarak yürütür ve bahçenin önünde, caminin harabelerini işaret ederdi:

— Bak Sadık, harçlarına atalarımızın alın teri karışmış din ocaklarımız düşmanlarımızın ayakları altında!

Bakamazdım, alnımdan gene soğuk terler boşanırdı. Göğsümün içinde yüreğim bir tokmak gibi vururdu. Kaçmak, kaçmak isterdim. Babam bunu anlar, içimin bütün sırlarını bilirdi galiba, fakat neden bilmem, elimi bırakmazdı.

— Bak, derdi, iyi bak bu yıkıntılara…

Sonra bana kuvvet verirdi:

— Biz bunlara bakıp korkmamalıyız. Düşmanlarımız korksun. Hem de nasıl korkuyorlar. Korkularından bize bu zulümleri yapıyorlar. Korkmasaydılar yapmazdılar. Yüz elli yıldır bizi tüketmeğe uğraşıyorlar. Yüz elli yıl! İşte bu yurtta bir avuç Tatar kaldık. Bizi büsbütün yok etmedikçe içleri rahatlamıyacak. Biz mahvolduktan sonra bile, bu sefer ruhumuzun önünde titreyecekler. İyi bak bu yıkıntılara!.. Sen benim evlâdım olmakla beraber, bu toprağın, bu yıkıntıların bir parçasısın… Seni bu toprak doğurdu, bu toprak besledi. Bil ki yalnız değilsin. Büyük bir milletin zengin geçmişi ve parlak geleceği seninle beraber. Bahçesaray’dan Kaşgar’a varana kadar binlerce minaremiz göklere uzanıyor. Bize Tatar diyorlar, Çerkez diyorlar, Türkmen diyorlar, Kazak diyorlar, Özbek diyorlar, Azer diyorlar, Karakalpak, Çeçen, Uygur, Kabardı, Başkırt, Kırgız diyorlar. Bunlar hep yalan! Deniz parçalanmaz. Biz Türk-Tatarız. Bunu senin kalbinin bildiği gibi, her Başkırt, her Kırgız, her Kazak’ın, Kırgız’ın da kalbi bilir. Kalbinin hisleriyle hareket et. Dünyanın boş hırslarına kapılma…

 

Babam böyle diyordu ve ben bu sözlerden sonra, dünyalar benim olmuş gibi, büyük bir sevinç içinde ve sonsuz bir iftihar duyarak evimize dönüyordum. Artık babam benim için yalnız baba değil, daha büyük ve aziz bir şeydi…

 

Bahçesaray’a girdiğimiz zaman akşam oluyordu. Basık evlerin damları üzerine akşamla beraber sonsuz bir ıstırap çöküyor gibiydi. Bazan oradan buradan, kısık ve gamlı bir ses işitiliyordu. Bazı evlerde bir şavk yanıp sönüyordu. Bazısında, sıkıntılı akşam saatlerini biraz olsun ferahlatmak ister gibi, lâmbalar yanıyordu. Bazı evlerin önünde elleri değnekli, kalpaklı, bol şalvarlı ihtiyarlar görülüyor ve sessizce, başlarını önlerine eğmiş, değneklerini yere vura vura, karanlıklara dalıp bir taraflara gidiyorlardı.

 

Bahçesaray’ın akşam hayatı bana önce böyle sakin ve neşesiz görünmüştü. Ama aslında böyle değildi. Yalnız insanlar değil, hava, gök, sular, evler bile, Çürüksu’nun kenarında, hanlarımızın mezarları bulunan bu toprağın geçmişteki saadetini sessizce dinler gibiydiler. Bahçesaray’ı ilk defa görüyordum. Ertesi gün ben de onun sırrına erdim. Bahçesaray, gözlerimin önünde sessiz ve canlı bir panorama gibi kaldı. En kara günlerimde ona bakıp içimin ateşlerini söndürürüm.

 

O gece teyzemin evinde kaldık. Ertesi gün babamı yalnız bırakıp Bahçesaray’ı tek başıma dolaşmaya başladım. Etraftaki kaleleri gezdim. Çufutkale’nin uçurumlarında kalbimin derinliklerini seyrettim. Hayatımda hiçbir zaman kendimi bu kadar mesut hissetmemiştim. Bahçesaray bana, umut ve kuvvet veriyordu, imanımı arttırıyordu.

 

Akşam üstüydü. Güneşin son ışıkları Han Camilerinin minarelerinden inip harem kulelerini, saray bahçelerini, tepeleri tarayıp batıya çekiliyordu. Tahta bir köprünün korkuluğuna dayanıp bunun kıyısında cenk oyunu oynayan çocukları seyrettim. Onların oyununa bakıp bütün Bahçesaray’ı düşünüyordum.

 

Yavaş yavaş Han Sarayına doğru yürüdüm. Kemer kapıya yaklaştığım zaman, içimde hüzünle karışık bir sevinç duydum. Kaç Geray, kaç ağa bu kapıdan geçmişti! Saray avlusuna girdim. Renkli camlı pencereler, kurumuş şadırvanlar, çeşmeler, kemerler, harem kuleleri, geçmişin saadetine gömülmüş, uyur gibiydi. Karşıdaki Hanlar Mezarlığına doğru yürüdüm. İşte sarıklı taşlarının altında yatan Geraylar!.. Daha dün yurdu, halkı, şerefi için İdil’den Tuna kıyılarına kadar, yolları, stepleri düşman cesetleriyle geçilmez hale getiren Geraylar… Şimdi saraylarında yalnız ben varım, bir de belki onların hayaletleri… Sarayın arka tarafına doğru yürüdüm. Geniş bir bahçe. Vaktiyle burada, mermer hamamlar varmış. Şimdi, bahçe bakımsız, her yapı bir harabe halinde…

 

Vücudum da kafam gibi yorgun düşmüştü. Bir akasya ağacının gölgesine uzanıp şanlı tarihimi, ulu atalarımı düşünmeye koyuldum. Kalemimi çıkardım, defterimi açtım, “Söyleyiniz duvarlar” adlı bir şiir yazmak istedim. Fakat duvarlar bana hiçbir şey söylemedi. Etrafın ruhanî sessizliği içinde gözlerim kapandı…

EDE YAYIMCILIK

bilgi@edekitap.com

Bizler hikaye anlatıcılarıyız. Bu bizim genlerimizde var. Görkemli öykü anlatımı ilgi çeker, yaşam tarzlarını tanıtır ve ortak ruh yaratır. Binlerce yıldır birike gelen öykülerimizi, yaygın iletişim alanları için yeniden tasarlarız. Özüne uygun geliştirir, etkileyenleri göz önünde bulundurarak güncelleriz. Biz, EDE’yiz. Değer üretiriz.

Okur Görüşlerine Açık Sayfa

Yorumlayınız