Dünden Bugüne Kadın Hakları
Bamsı Beyrek, beşik kertmesi Banu Çiçek’le karşılaştıktan sonra, babası Bay Büre Han’a istediği kızı tarif eder:
-Baba bana öyle bir kız alıver ki, ben yerimden kalkmadan o kalksın; ben kara koç atıma binmeden o binsin; ben düşmana varmadan o bana baş getirsin. Böyle bir kız
alıver bana, dedi. Babası Bay Büre han:
-Oğul, meğer sen kız istemiyor, kendine bir yoldaş istiyormuşsun. Oğul senin istediğin kız Bay Bican Beyin kızı Banı Çiçek olsa gerek, dedi.
Dede Korkut destanındaki Oğuz soyundan Bamsı Beyrek, aslında Türk kadınının tarifini yapar, tarihin derinliklerinde. Bu tarife göre hayatın içinde kadının yeri, erkeğin
yoldaşı olmaktır. Bir başka ifadeyle erkek ve kadın birbirlerini tamamlayan iki parçanın yarısıdır. Birbirlerinin can yoldaşıdırlar.
Töreden İzler
Modern zamanların ve iyi ile güzel adına dayatılan yeni değerlerin etkisinden önce bu anlayış Türkler arasında kabul görmüş.
Kadınlar hem evinde hem de toplum hayatında iki eşitten biri olarak sorumluluk almış ve önemli görevler ifa etmiş.
Evinin ve yeri geldiğinde devletin sultanı olmuş kadınlar, Türk ilinin, töresinin kilidini ellerinde tutmuşlar.
Ne zaman ki değerler ters yüz olmuş, zihinler bulanmış, törenin yerini kriterler almış, kadının yeri de farklılaşmış.
Hanenin ve devletin sultanları, saygınlıktan sıradanlığa doğru yol alır olmuşlar.
Öteki Sovyet kentlerinde olduğu gibi Türkmenistan’da da, şehirlerin temizliği kadınların vazifesi olagelmiş.
Sabahın erken saatlerinde sadece gözleri açıkta kalacak şekilde ağızlarını burunlarını sıkıca örten yüzlerce kadın, ellerinde çalı süpürgeleriyle kaldırımları, yolları, yol
kenarındaki arkları temizleme telaşına girer.
Geride kalan günün ve gecenin kiri pası, şehri evi belleyen bu kadınlar tarafından arındırılır. Yol kenarlarındaki çiçek tarhları düzeltilir, sulanır, çapalanır.
Temizlik, temizlik…
Kimdir, necidir, kimse bilmez onları. Giydikleri kıyafetler birbirine benzediğinden ayırt etmek mümkün olmaz birini diğerinden. Kentlinin, kan uykusunda olduğu saatlerde kenti, yeni güne onlar hazırlar.
Zaten yaşadıklarıyla da birbirlerinin aynısıdır, bu cefakâr kadınlar.
Hepsi tan ağarmadan yollara düşmüştür.
Kimisi erinin koynundan, kimisi koynundaki yavrusundan ayrılıp gelmiştir.
Kışın dondurucu soğuğu, yazın kavurucu çöl sıcağı, Banu Çiçek’ten habersiz Türkmen kadınlarının yoldaşları olur, sessiz ve ıssız yollarda…
Diğer Türk yurtlarında olduğu gibi Türkmenistan’da da Ramazan ayı büyük ve coşkulu bir telaşla karşılanır. Büyükler temizlik, alışveriş gibi hazırlıklara girişirken, çocuklar
bir araya gelerek kapı kapı dolaşır, mâniler eşliğinde hem mübarek ayın gelişini müjdeler hem de kendileri için hazırlanmış hediyelerine kavuşurlar.
Mânici çocuklar hiçbir kapıdan boş çevrilmez, küçük ya da büyük mutlaka bir hediyeyle gönülleri alınır. Tanıdık olsun olmasın yaşadıkları çevredeki ev ve işyerlerinin
kapısını çalan çocuklar, manilerini, verenin oğlu olsun vermeyenin kızı, dileğiyle bitirirler.
Temizlikçi kadınların perişan halini görünce, Türkmen Türklerinin mânici çocuklara karşı niye cömert oldukları da hemen anlaşılıyor.
Bir Çay İçiminde Türkmenistan s.97
Okur Görüşlerine Açık Sayfa