İlimlerin Sayımı
Milli Eğitim Yayınlarından 1990 yılında çıkan İlimlerin Sayımı, Farabi’nin, bilinen sayıları yüz altmışa ulaşan yapıtlarından biri. Ahmet Ateş çevirisiyle Arapça aslından Türkçeye çevrilen yapıtın girişinde, Farabi’nin yaşamı ve yapıtlarına ilişkin, kaynakların karşılaştırılması yoluyla ulaşılan en doğru bilgiler yer alıyor.
“İslam aleminde, ilk olarak, hakiki felsefeyi en iyi bir şekilde anlayıp yayan ve bundan dolayı bütün dünyanın kabul ettiği üzere, kendisine, Aristo’nun ‘ilk öğretmen’ sayılmasına karşılık, ‘ikinci öğretmen’ (el-müellimüssani) lakabı verilmiş olan Farabi, Mâverâünnehir’de, Balasagun civarında, bugün yıkıntıları Karagöl yakınlarında bulunan bir şehir ile onun dahil olduğu vilayetin adı olan Farab’da doğmuştur. Farablı manasına gelen Farabi nisbesi işte bu Farab’dan gelmektedir.”
Çeviriyi gerçekleştiren yazarın geniş ve derin araştırmaları sonucunda elde ettiği çıkarımlar, Farabi’nin kişiliği ve ilmi hakkında ipuçları veriyor.
“Farabi, gittiği yerlerde bir türlü terk edemediği ve müverrihlerin bilhassa kaydettikleri Türk kıyafetiyle dolaşırdı. Geçim gailesine ve dünya servetine ehemmiyet vermediği için, bu hali ile tam bir feylesof hayatı geçirmekte idi.”
“Zamanın ters, sohbetin faydasız, her reisin bezgin olduğunu ve her başın bir ağrı taşıdığını görünce, evime kapanıp, şeref ve haysiyetimi korudum ve izzet olarak bununla yetindim. Yanımda bulunan ve avucumda ışıldayan hikmet şarabından içerim; içki arkadaşlarım mürekkep şişeleridir; musikim onların çıkardığı seslerdir. Aynı zamanda, artık ülkelerde mevcudiyetleri kalmamış olan hikmet ehlinin sözlerinden meyveler toplarım…”
“Kardeşim, beyhude ve kötü şeylerin sahasını bırak, gerçekleri kavrayıp, elde etmeğe bak! Ne bu dünya bizim için bir sonsuzluk evidir, ne de insan cihanda yenilmeyecek gibidir.”
“Farabi’nin yapıtlarının bir kısmı, eski büyük filozofların yapıtlarını tanıtma ve açıklama içeriklidir. Ancak bunlar, asıllarının o zamana kadar ekseriye yeter derecede mükemmel bir şekilde yapılmış ve tercümelerinin bulunmaması ve onlar üzerine eser yazmış olan bazı kimselerin onları iyi anlayamamış olmaları yüzünden, islam aleminde son derecede faydalı olmuş eserlerdir.”
“Burada bu bakımdan örnek omak üzere, yalnız bir vakayı nakletmek kafi gelebilir: İbn Sina, çok genç yaşında olmasına ragmen, Aristo’nun Mâba’d-et-tabiasını (metafizik) kırk defa okuduğu halde anlayamadığını ve anlamak ümidini büsbütün kaybettiği bir sırada, Farabi’nin eline geçen bu sahadaki bir eseri sayesinde anlamağa muvaffak olduğunu bizzat talebesi el-Cüzcânî’ye anlatmış, o da bize nakletmiştir.”
Okur Görüşlerine Açık Sayfa