Her Şey Telefonun Çalmasıyla Başladı…
Her şey telefonun çalmasıyla başladı…
Elimde tahta kaşık, müziğin ritminde dans ediyor ve şarkı söylüyordum mutfakta. Ev kadınlarının gizli sahnesidir mutfak. Sahneyi sevenlerin ya da gizlice sevenlerin.
Gözlerim kapalı, nerede dans etmek istiyorsam öyle dans ettiğim anlardan biriydi. Düğünde dans ediyordum o an. Etrafımda sevdiklerim, çılgınca dans ediyorduk. Düğünün ne olduğu, nerede olduğu önemli değildi. Hayalimdeki herkes mutluydu ve dans ediyordu. Birbirimize bakarak gülümsüyor, şarkıya eşlik ediyor ve dans ediyoruz.
Arada gözlerimi açıyor, tencerede kızgın yağda pembeleşen soğanlara daldırıyordum kaşığımı bir iki çeviriyor, hoop bir yarım dönüşle buzdolabının kapağını açıyorum, kıvrak hareketle elimi uzatıyorum. Davetime hayır diyemiyor ancak yüzü kızarıyor tabii salçanın…
Müzik, sesin daha yüksek geldiğini öğrendiğim yöntemi uyguladığım derin bir kâsenin içinde bulunan telefondan geliyor. Spotify’dan eklemiştim böyle hareketli Türküleri. Her sahneye çıkmaya hazırlandığımda önce uygulama açılır, hareketli Türküler seçilir, veeee başlasın yıldızlar sahnesi. Hem ruhum hem bedenim arınıyor böylece.
Tam salçayı soğanla buluşturacaktım ki, müziği telefona gelen bir çağrı böldü. Numara özel…
Kan ter içinde aloo… Efendimm dedim. Biraz zamana ihtiyacı vardı karşı tarafın belli. Boğazını temizledi hafiften…
Ben de arkada devam eden müziği durdurdum ve ben de durdum…
İnsanın aklına hep, kötü bir haber mi geliyor düşüncesi gelir ya… Tekrarladım, efendim buyurun?
Çok genç olmayan bir kadının sesini duyar gibi oldum.
“Rahatsızlık vermek istemem ama konuşacak birini aramıştım” dedi, çekinerek. O arada elimde, tencerede döndürdüğüm tahta kaşığa takıldı gözüm. Bir an için durdum.
Kaşığı tencerenin üst kenarına hafifçe vurdum, silkeledim yapışan soğanları. Kıstım ateşini ocağın, “buyurun nasıl yardımcı olabilirim” dedim…
Görünmez sahnemde yabancı birine yakalanmaktan hafifçe yanaklarımın allandığını hissetim. Kenarda duran sandalyeyi çektim. İçime dolmuştu, uzun sürecekti konuşma.
“Vaktinizi çalmıyorum umarım, evde yalnızım, dışarıya da çıkamıyorum malum” dedi, durdu.
“Yok yok, sizi dinliyorum” dedim. Ben de özlemiştim konuşmayı.
“Karşılıklı kahve içelim mi?… Siz bir kahve koyun kendinize, ben de hazır mutfaktayken koyayım kendime… Yemek yapıyordum aslında ama sizi dinlememi engellemez yemek yapmam. Yardım edebileceğim bir şey var mı?” diye sordum çekinerek, aslında anladım kadının sadece bir sese ihtiyaç duyduğunu…
“Olur, içelim kahveyi” dedi, sesine hafif bir neşe gelen yabancı kadın…
O anlattı ben dinledim.
Ben anlattım o dinledi.
Kahvenin tadı çok bir başka lezzetli geldi…
Mutfaktan kahkaha sesleri yükseldi, ikimize de iyi gelmişti konuşma..
Yarın yine kahve saatine randevulaştık yeni dostumla…
Okur Görüşlerine Açık Sayfa