Türk Yazınında İlk: Eylül
Türk yazınına roman, öykü, şiir ve tiyatro yapıtlarıyla katkıda bulunan Mehmet Rauf, 12 Ağustos 1875 – 23 Aralık 1931 yılları arasında yaşadı.
Girit’in Suda limanında demirli eğitim gemisinde, teğmen olarak Türk Ordusuna hizmet etmeye başlayan ve yıllar sonra kolağası rütbesindeyken orduyla ilişkisinin kesilmesine neden olan edebiyata ilgisi çocukluk çağında başladı.
Türk yazınında ilk tinsel roman olarak kabul edilen Eylül (1899), yazarın da ilk yapıtıdır.
Sırasıyla, Ferdâ-yı Garâm (1913), Genç Kız Kalbi (1914), Karanfil ve Yasemin (1924), Böğürtlen (1926), Define (1927), Son Yıldız (1927), Cerîha (1927), Kan Damlası (1928), Halâs (1929) romanlarını yazan Mehmet Rauf, genellikle aşk temelli anlatımları önceler.
EYLÜL'den...
Vapur, bir çok defa o kadar ümit ve emelle işittiği düdüğünü bu sefer acılığıyla yüreğini oynatarak keskin keskin öttürüp iskeleden kalktığı zaman, “Her şey bitti!” ümitsizliği gittikçe köpüren bir hırs ve hiddete, bir şey yapmak mümkün olmadığı için adeta cinnet derecelerine gelen bir öfkeye dönüşüyordu. Herkes kendi küçük ve mahrum saadetini bile çok görüp elinden nesi varsa almakta birleşmiş gibi mustarip olarak, vapur uzaklaştıkça ve uzaklaşarak o kadar sevilmiş ve mesut olunmuş yerleri hem gösterip hem acı acı elinden alır gibi uzaklaştırdıkça öfkesinin acıyla bir kin haline çıktığını fark ediyordu.
Ah artık her şey bitmişti, her şey, her şey… Artık en son günlerdeki o zehrinde bile bir hayat olan endişelere, heyecanlar hepsi bitmişti; zira oraya gidince her şeyin boş olduğunu, hatta Necip’le konuşmanın bile mümkün olmayacağını şimdiden, sadece düşünerek görüyordu. Hacer’in gözü önünde onlar hatta bakışlarıyla bile görüşemeyecekler, en küçük şeylerden, hatta yoklardan mana çıkarılacak, bir şey bilmeden, yalnız uzaktan sezmeyle o iftirayı icat eden insanlar arasında artık kendi sözlerinden bile korkmak gerekecekti. O zaman saldırgan, öfkeli, “Peki, olsun, ne olursa olsun!” demek isteyen bir isyanla başını kaldırıyordu. “Mecbur ederse, ne olursa olsun!” derken her şeyi göze alabilecek bir haldeydi. “Ne söylerlerse söylesinler, hiç ehemmiyet vermeyeceğim. Bir suçum, bir günahım olmayınca…” demek istiyordu.
s.188
Okur Görüşlerine Açık Sayfa