Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nden Seçmeler
Çoğunlukla yazar, şair, düşünür diye tanımlanan Hüseyin Nihal Atsız (12 Ocak 1905 – 11 Aralık 1975) yılları arasında yaşadı.
Türk okurlarına kalıt bıraktığı çok sayıda derinlikli yazıları, şiirleri, romanları ve öyküleri, onu bu tanımlamaların ötesine taşıyan, kolaylıkla ulaşılmayacak doruklara yerleştirdi.
Dalkavuklar Gecesi – 1941, Yolların Sonu – 1946, Bozkurtların Ölümü – 1946, Bozkurtlar Diriliyor – 1949, Deli Kurt – 1958, Z Vitamini – 1959 ve Ruh Adam – 1972 adlı romanlarında, Türk kimliğinin derin izlerinden derlediği çıkarımları, akıcı bir dille anlattı.
Yaşamı boyunca gerek yapıtlarında ve gerekse söylevlerinde, yol gösteren, ufuk açıcı ve özgünlüğünü öne çıkaran bakışıyla, ezbere söylenen kavramların temeline ışık tuttu, bilgiyi öne çıkardı: “Has Hacib Balasagunlu Yusuf tarafından XI. yüzyılda yazılan Kutadgu Bilig, “siyaset bilgisi” demektir. Uğur, bahtiyarlık demek olan “kut” kelimeyi şimdiye kadar “saadet veren ilim” diye boşuna tercüme etmişlerdir. Bu ismin anlamı, koca eserin muhtevasından da anlaşılacağı üzere siyasetnamedir. Toplumun bahtiyar olması için gerekli şartları saydığı malum olduğuna göre Türklerin siyaseti, “toplum bahtiyarlığı bilimi” diye anladıkları ortaya çıkıyor. Nitekim Kutadgu Bilig’den üç asır önce de Bilge Kağan, kardeşi kahraman Kül Tegin için, İçen Kağan da babası Bilge Kağan için diktirdiği ünlü Orkun Yazıtlarında, devlet siyaseti olarak milleti doyurmak, giydirmek ve çoğaltmayı, yani bahtiyar etmeyi başardıklarını anlatmışlardır.”
Nihal Atsız’ın, arı duru Türkçeyi temel alan yaklaşımla öyküleştirdiği Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nden Seçmeler adlı yapıtı yalnızca ilk bölümüyle MEB Yayınlarınca yayınlandı. Betiğinde, ünlü “Şefaat ya Resulallah” yerine şaşkınlıkla söylenen “Seyahat ya Resulallah” sözünü ağızdan çıkaran ortamın büyüsünü, olağanüstü güzellikte betimlerken, Seyahatname’yi bir bilim adamı titizliğiyle inceledi.
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ'NDEN SEÇMELER adlı betikten...
Hazret hemen mihraba geçip iki rek’at sabah namazı sünnetini eda edip bitirince bana bir korku ve vücuduma bir titreme geldi. Ama Hazretin bütün eşkâline baktım. Hilye-i Hakanîde yazıldığı gibi idi.
Selâmdan sonra bana bakıp mübarek sağ elleriyle dizine vurup “kaamet eyle” dediler. Hemen ben dahi Sa’d ibni Ebî Vakkâs’ın öğrettiği üzere derhal segah makamında ikamet edip tekbir getirdim.
Hazret dahi segah makamında hazin bir sesle Fatihayı okudu.
Rüyanın sonunda Sa’d ibni Ebî Vakkâs’ın öğrettiği gibi hizmetimi tamamladım.
Hazret mihraptan ayağa kalkarken Sa’d İbni Ebî Vakkâs elimden tutup Hazretin huzuruna götürdü:
“Sadık âşıklarından ve iştiyaklı ümmetinden Evliya kulun şefaatini rica eder” diyip bana da “mübarek elini öp” diyince, ağlayarak mübarek elini küstahça öpüp heybetinden şaşırarak “şefaat yâ Resûlullah” diyecek yerde, “seyahat yâ Resûlullah” demişim.
Hazret hemen gülümseyip: “Allah sıhhat ve selâmetle şefaatimi, seyahati ve ziyareti kolay kılsın” dediler.
Oradakilerden hepsinin elini öpüp hepsinin hayır duasını alarak gidiyordum. Peygamber Hazretleri mihraptan “esselâmü aleyküm yâ ihvan” diyip camiden dışarı çıkınca bütün sahabeler bana hayırdua ettiler ve camiden çıkıp gittiler.
Sa’d Hazretleri hemen belinden sadağını çıkarıp belime kuşatarak tekbir getirdi: “Yürü! Ok ve yayla gaza eyle. Tanrı seni koruyup esirgesin.
Sana müjde olsun: Bu mecliste ne kadar ruhlarla görüşüp ellerini öptünse hepsini ziyaret etmek nasip olacak.
Dünya seyyahı ve insanların meşhuru olacaksın.
Ama gezip tozduğun memleketleri, kaleleri, şehirleri, acayip ve garip eserleri, her diyarda yapılan güzel şeyleri, yiyecek ve içeceklerini, şehirlerinin boylam ve enlemlerini yazıp fevkalâde bir eser meydana getir ve benim silâhımla iş görüp dünya ve ahiret oğlum ol.
Doğru yolu elden bırakma.
Kinden, garezden uzak kal.
Tuz, ekmek hakkını gözle, iyi dost ol.
Kötülerle arkadaş olma.
İyilerden iyilik öğren” diye öğüt verip alnımdan öperek Ahi Çelebi Camisi’nden çıkıp gitti.
Ben şaşkına dönüp uykudan uyandım.
Acaba bu bir rüya mıdır, gerçek midir, yoksa doğru rüya mıdır diye düşünüp ferahlık ve gönül açıklığı duydum.
Sonra temiz abdest alıp sabah namazını kıldıktan sonra İstanbul’dan Kasımpaşa’ya geçip tâbirci İbrahim Efendi‘ye rüyamı tâbir ettirdim. “Cihanı gezen bir seyyah olup işin hayırla sona varır ve Hazretin şefaati ile Cennete girersin” diye müjdeledi.
Oradan Kasımpaşa Mevlevihanesi Şeyhi Abdullah Dede‘ye varıp elini öperek rüyamı ona da tâbir ettirdim:
“On İki îmam’ın elini öpmüşsün. Dünyada himmet sahibi olursun.
Aşere-i Mübeşşere’nin ellerini öpmüşsün; Cennete girersin.
Dört Halifenin ellerini öpmüşsün; dünyada bütün padişahların sohbetleriyle şeref bulup has nedimleri olursun.
Mademki Hazreti Peygamber’in yüzünü görüp mübarek elini öperek hayır duasını almışsın, iki dünyada saadete erersin.
Sa’d İbni Ebî Vakkâs’ın öğüdü ile önce bizim İstanbulcağızı yazmaya himmet edip bütün gayretini sarfeyle” diye yedi cilt muteber tarih ihsan buyurup:
“Yürü! İşin rast gelir” diye hayır dua etti
Okur Görüşlerine Açık Sayfa