Preloader image
İÇİNDEKİLER
Title Image

Efsuncu Baba

Hüseyin Rahmi Gürpınar

Efsuncu Baba

Efsuncu Baba büyüyle, simyayla, tılsımla uğraşan; define aramak, madeni altına çevirmek, yıldıznamelerden âlemin sırrını çözmek gibi heveslere kapılmış bir zat-ı muhteremdir. Onun dünyasını batıl inançları şekillendirir, her adımını bu hurafelere göre atar.

 

Eline yeni bir kitap geçer, İstanbul’un bütün defineleri şifreli halde bildirilmiştir bu kitapta. Defineye ulaşmak için tılsımı kaldırması gerekir, bu da Binbirdirek’teki anahtarı ve kendisine yardımcı olacak insan suretinde iki meleği bulmasına bağlıdır.

 

Böylece Kirkor ve Agop’la tanışırız. Karın tokluğuna çalışan, orta oyunundan fırlama bu iki komik tip Efsuncu babanın karısı ve kızıyla yaşadığı konağa taşınır. Entrika giderek tüm aileyi sarar.

 

Hüseyin Rahmi sofu görünümlü budala karakterlerinden birini daha insanlığın en büyük derdi olarak, gülmece ile süslü serüvenli bir dille canlandırıyor. Arka Kapak Yazısı

 

İstanbul doğumlu Hüseyin Rahmi Gürpınar, 1864 – 1944 yıllarıa arasında geçen ömründe, yazdığı tüm yapıtlarının konularını da İstanbul yaşamı içerisinden seçmiştir.

EFSUNCU BABA'dan...

Efsuncu o gece sabaha karşı evine dönünce odasına kapanır. Yeraltı hasbahçesindeki altın köşkün elmas kafesinde tüneyen güvercinlerin boyunlarından alınmış tılsımnameyi çözmeye uğraşır. Özetle şu anlama çıkarır:

 

Ey Ebulfazl Enveri, tılsımı çözmeyi başarman bir şarta bağlıdır. Kızın Mevlüde’yi Nurullah Hasip’le evlendirmelisin. Bu evlilik taraflar için gayetle uğurlu ve mutlu olacaktır. Bu şartın gereğini yerine getirdikten sonra defineye kavuşmanın sırrını ereceksin…

 

Efsuncu Baba bu önemli meseleyi danışmak için iki melek hizmetçisinin odalardan iner… Fakat Lahur ile Mahur’u orada bulamaz. Masanın üzerinde bir zarf görür. Açar, içindekini okur:

 

Baba efendi, Biz gökten geldik. Vazifemiz sona erdi. Yine oraya çekildik. Şimdi gayet mühim bir son vazifemiz kaldı. O da kızın Mevlüde’yi Nurullah Hasip’e vermeni hatırlatmaktır. Bize emir böyledir. Bu evlilik seni defineye sahip ettikten başka haneni bereket ve mutlulukla dolduracaktır. Dünyanın en mutlu adamı olacaksın.

 

***

 

O hafta Ebulfazl Enveri’nin evinde bütün mumlar, lambalar yandı. Şerbetler ezildi, gürül gürül dualar okundu. Nurullah Hasip, Mevlüde’yle gerdeğe giriyordu.

 

***

 

Bu mühim şartın yerine getirilmesinden sonra Enveri, definenin sırrının açığa çıkması için bir ay, iki ay ve daha çok bekledi. Lakin hiçbir bilgi gelmedi. O, inancı tam bir adamdı. Ümidini kesmedi. Bekliyordu ve daima bekleyecekti.

 

***

 

Asıl maksat Nurullah Hasip’le Mevlüde’nin evlilikleriydi. Bu emelleri gerçekleşti. İki genç muradına erdi. Hemen her yerde ve hele ilim ve irfanın zayıf bulunduğu memleketlerde hile, aldatmacayla daha çok iş görülür.

 

Güya bütün insanlık yalanı, dolanı ortadan kovarak adalet ve hakikati en saygın makama geçirmek için uğraşıyor. Maazallah böyle bir felaket gerçekleşirse hep siyasetler, ticaretler, işlemler durur. Bütün dünya altüst olur. En akıllılarımız her gün aldanıyorlar. En akılsızlarımız her gün aldatıyorlar. Hepimiz daima aldanıyoruz, fırsat düştükçe aldatıyoruz. Bu suretle geçim dengesini biraz düzeltiyoruz… Aldanıp da alamayanlar… İşte aç kalan güruh bu zavallılar.

 

Hakikatin büyüklüğünü tanıyıp da onun da dost olamayanlar, o kılığa bürünmüş yalanlarla oyalanırlar. Bu komedya sahnesinin en arka perdesini kaldırıp asırlardan, asırlardan beri insanlardan saklanan gugukları apaçık insanlığa göstermek her memlekette kanunen yasaktır. Ahlak, âdet ve geleneklerimiz hayallere o kadar geniş bir alan ayırmıştır ki hakikat ona en fazla muhtaç olanların gözlerinde bile daima değersiz ve cazibesiz kalır. Dolayısıyla ilim ve irfan çoraklığı içinde kavrulan memleketlerde değil, fen ve bilgide en ileri giden milletler arasında bile bugün bakıcılık, büyücülük, efsunculuk pozitif bilimlerden daha fazla revaçtadır. Bugün diyelim ki bir milyon insan arasında ürkütmeden hakikati gören ve cesaretle ona bağırabilen kaç düşünür vardır? İşte bu sayı, itirafından sıkılacağımız derecede azın da azıdır. Bu azınlık bu koca kitleyi nasıl uyandıracak?

 

Savaş ahlakı bozdu. Bütün insanlığı felsefe ve irfan bakımından bir çok seneler geriletti. Mesela Fransa gibi bir memlekette yazarların ödül verilmesi gereken eserlerin yayımlanmasının yasaklandığını görüyoruz.

 

Voltairelerin, Diderotların, ve daha geçen asırdaki Zolaların, Maupassantların hazırladıkları yaklaşımlar ne oldu? Şimdiki düşünürlerin, yazarların, şairlerin etrafa savundukları fikirleri günlük kokularıyla dolu bir birer kilise vaazı şeklinde ve kavrayışımızı uyutacak bir ağırlıkta buluyoruz. Bütün yromancılar ise halka bir hurafe devri açtılar. Eski zamanın masallarına yeniden geçerlilik kazandırmaya uğraştılar.

 

Bütün dünyaca fikren o kadar tehlikeli bir devirdeyiz ki çirkefi üstüme sıçratmamak için konuyu derinleştirmekten kaçıyorum.

 

Son zamanlarda yeni teoriler ile şöhret olan Yahudi bir filozof, mensup olmadığı dinlere saygısızlığından dolayı çeşitli memleketlerde bilmem kaçar ay hapse mahkum oldu. Her vicdan sahibi bu mahkumiyetleri yerden göğe kadar haklı buldu. Çünkü dinleri eleştirmeye kalkışacaksa Çıfıt düşünürün Yahudilikten başlaması lazım gelirdi.

 

Einstein’ın Yahudi kalarak filozof olduğu görülüyor. Zamanında Voltaire hiç böyle yapmadı. O alaycılığını, yaman kaleminin eleştiri darbelerini, bütün dogma ve geleneklerini bir papaz kadar tanıdığı Hristiyanlığına yöneltmişti.

 

Kim diyor ki İsrailoğulları bugün yeryüzünde “millet-i hakime” değildir.

 

Eski ve yeni dünyada en etkili ve kuvvetli sözlerin hangi dudaklardan çıktığını ve en ustalıkla entrikaların hangi fabrikaların ürünü olduğunu fark edenler hakikati sezmiş olurlar.

 

***

 

Ebulfazl Enveri gibi bu çağda mucizeler arayan bir kaba sofuyu ikna için ona kuyu dibinde bir cennet bahçesi göstermekten başka bir çare yoktu. Nurullah Hasip böyle hareket etti. Mevlüde’yle evlenmeyi başardı…

 

Her insanı, hatta her toplumu hoşlandığı yemle avlarlar. Mesele, böyle olsalar tutulmayacak kadar insanlığımızı terbiye edebilmektir.

 

Bilir misiniz etrafımızda Enveri tipine benzeyen ne kadar çok insan vardır. Bunlar berikinden daha tehlikelidirler. Çünkü Enveri budalığıyla ünlüydü. Ötekiler yaratılışça ona benzeyip de akıllı görünenlerdir. Üzerlerindeki yaldızı kazıyınca altından mükemmel bir Ebulfazl Enveri çıkar. İşte hep bizim, bütün insanların, felaketimizin temeli budur. Eğer hakikat böyle olmasa dünyada ne bir Napolyon çıkabilirdi ne de kendini Türklüğü ve İslamiyet’i kurtarmakla görevli bilen Enver Paşa… Kurtarmaya uğraştığı Türklüğü büsbütün harab etti. Bu zafersiz kahramanın kefenlendirmeden gömdürdüğü insanların hesabını eğer Cenabı hak ondan soracaksa aman yarabbi!… soramayacaksa şöyle böyle günahları işlemekten hiç korkmayalım.

 

Enver son nefesine kadar kendini pek büyük bir işle müjdelenenmiş bildi. Üst üste gelen müthiş başarısızlıkları onun kendine güvenini kırdıramadı. Siyasi ve askeri maharetinin son iflası felaketinde İstanbul’dan adi suçlular gibi kuyruğunu kıstırıp kaçtı. Hamiyeti onu diğer bir İslam beldesine koşturdu.

 

Hiçbir millet ve hükümdarın vermediği, kendi kendine aldığı rütbelerinin şereflerini doymak bilmez ruhu için hiçbir vakit yeterli göremedi. Yükselmek, bulutların üzerinde taht kurmak istiyordu. Talihi ve gücü sayesinde çıkamadığı bu en son makama bir Bolşevik kuşunu onu uçurdu. Merhum zannetti ki cihanı yenmek Abdülhamit’i korkutmak kadar kolaydır.

 

***

 

Henüz çoğumuz hayatın özünü anlamayarak havada saadet, kuyu dibinde cennet arayan, birbirimizden keramet bekleyen, boş şeylere kapılan, vaatleri aldanan saf kimseleriz.

 

Bu dünya henüz büyük komik Moliere çağından üç adım ileri gitmedi. Daima üstadın ebedi komedyları tekrarlanıp duruyor. Yalnız sahnenin dekorları değişti. Tarzlar başkalaştı. İnsanın mayası hep o maya… Kötüler Daha kurnazlaştı. Birbirine zarar verme ilerledi. Fenalık büyüdü.

 

24 Kasım Heybeliada 1924

s.74-77

EDE YAYIMCILIK

bilgi@edekitap.com

Bizler hikaye anlatıcılarıyız. Bu bizim genlerimizde var. Görkemli öykü anlatımı ilgi çeker, yaşam tarzlarını tanıtır ve ortak ruh yaratır. Binlerce yıldır birike gelen öykülerimizi, yaygın iletişim alanları için yeniden tasarlarız. Özüne uygun geliştirir, etkileyenleri göz önünde bulundurarak güncelleriz. Biz, EDE’yiz. Değer üretiriz.

Okur Görüşlerine Açık Sayfa

Yorumlayınız