Cevat Şakir Kabaağaçlı
Eskiden diye başlayan tümceler, özlem, saygı, acınma, yerinme gibi onlarca sözle birlikte geçmişin güzelliklerine övgüyle biter. Güzel düşünmeyi, güzel yaşamayı beceren dingin ama dinç ruhlar, iyilikle kötülüğü ve egemen çirkinliği geride bıraktıklarında, yarattıkları yeni güzellikleri geleceğe kalıt bırakırlar.
Kimileyin bir çift söz, derin bir koşuk, duygulu bir şarkı, kimileyin çelebice bir bakış, yiğitçe bir tavır, dirençli bir kaygı, zamanları aşar, iz bırakacak yeni sahipler arar ve mutlaka karşılık bulur.
Musa Cevat Şakir Kabaağaçlı, adıyla başlayan ve belki kendince sıradan olan ilginç bir yaşamı zaman içinde tüketirken, eskiden olan biten ne varsa gelecek için saklayan bir çabanın içinde olmuş.
Ona gebeyken annesinin düşüne giren Musa Peygamberin adıyla başlayan, soyunun sopunun tüm görkemli açıklığıyla ona aktarılan adlarla birlikte 1890-1973 yılları arsında soluk almış, ömrünce süren çabasıyla yurdunun dayancı, yurttaşının kıvancı olmuş.
Cevat Şakir Kabaağaçlı, günce 13 Ekim 1973, Cumartesiyi gösterirken, Türk yazınına otuzdan fazla deneme, öykü ve roman betiği kalıt bırakarak, daha da önemlisi okuyan yüreklerde iz bırakarak sonsuzluk acununa yelken açmış. Bilgi yayınevince yayımlanan Mavi Sürgün’ün girişinde, bir güz günü gerçek dünyaya göçen Türk yazarı için şöyle bir özgeçmiş özetine yer verilmiş:
“Tarih sahibi” Sadrazam Cevat Paşanın kardeşi, tarihçi-yazar-vezir Mehmet Şakir Paşa Girit’te sefirken, eşi İsmet Hanım, 16 / 17 Nisan 1890 gecesi bir oğlan doğurdu. Çocuğa, anasının o gece düşünde Musa Peygamberi görmesi dolayısıyla “Musa”, amcasının ve babasının adlarından ötürü “Cevat Şakir” adları verildi.
Musa Cevat Şakir’in çocukluğu, babası¬nın atandığı Atina Faleron’da, beş yaşından sonra İstanbul Büyükada’da geçti. Bu yıllarda resim yeteneğiyle dikkati çeken Musa Cevat Şakir, bir yandan özel dersler alırken, bir yan¬dan Büyükada Mahalle Mektebinde okudu. İngilizceyi hayli iyi kavradığı için, hazırlık okumadan Robert Kolej birinci sınıfına alın¬ dı. Bu okulu, ilk mezunlarından biri olarak pekiyi dereceyle bitirdi.
Kendisi, kendini bildi bileli denizci olmak istiyordu. Ama ailesinin ısrarı üzerine İngiltere’nin Oksford Üniversitesine gönderildi. Orada “Yakın Çağlar Tarihi” bölümünde öğrenim gördü. Bu arada, Okford’un ünlü kitaplığından yararlandı.
Yurda dönünce İstanbul’da, çeşitli gazete ve dergilerde yazılar yazdı, karikatür ve kapak resimleri çizdi.
Resimli Hafta dergisinin 13 Nisan 1925 günlü sayısında yayımlanan “Hapishanede idama Mahkûm Olanlar Bile Bile Asılmaya Nasıl Giderler?” başlığı ve “Hüseyin Kenan” imzasıyla yayımlanan yazısı yüzünden üç yıl kalebentlikle Bodrum’a sürüldü.
Cezasının son yarısını İstanbul’da geçirdikten sonra yeniden döndüğü Bodrum’da yaklaşık çeyrek yüzyıl kaldı. Bodrum’un Karia çağındaki adından esinlenerek “Halikarnas Balıkçısı” takma adını kullanır oldu. Bodrum’un gelişmesine ve Anadolu uygarlığının tanınıp tanıtılmasına olağanüstü katkılarda bulundu.
Çocuklarının ortaöğrenimleri için 1947′ de yerleştiği İzmir’de gazetecilik, yazarlık ve turist rehberliği yaptı. 13 Ekim 1973 Cumartesi günü saat 15.10’da İzmir’de öldü ve Bodrum’da, “manevi oğlu” Şadan Gökovalı ile birlikte seçtiği yerde gömüldü.
Ruhu esenlik içinde olsun.
Yapıtları
-
Roman:
- Aganta Burina Burinata
- Ötelerin Çocukları
- Uluç Reis
- Turgut Reis
- Deniz Gurbetçileri
- Bulamaç
-
Öykü:
- Ege Kıyılarından
- Merhaba Akdeniz
- Ege’nin Dibi
- Yaşasın Deniz
- Gülen Ada
- Ege’den
- Yol Ver Deniz
- Gençlik Denizlerinde
-
Özyaşam:
-
Deneme:
- Anadolu Efsaneleri
- Anadolu Tanrıları
- Anadolu’nun Sesi
- Hey Koca Yurt
- Merhaba Anadolu
- Düşün Yazıları
- Altıncı Kıta Akdeniz
- Sonsuzluk Sessiz Büyür
- Arşipel
Okur Görüşlerine Açık Sayfa