İnce Belli, Kırmızı kuşaklı
Ben çoktandır şöyle ince belli, ortasında ve ağzında kırmızı bir kuşak olan çay bardağı arıyorum, çocukluğumda ve yeni yetmeliğimde höpürdete höpürdete tavşan kanı mis gibi çaylar içtiğim o bardağı.
Ben çoktandır şöyle ince belli, ortasında ve ağzında kırmızı bir kuşak olan çay bardağı arıyorum, çocukluğumda ve yeni yetmeliğimde höpürdete höpürdete tavşan kanı mis gibi çaylar içtiğim o bardağı.
Annette’nin yanı başında, içimden dua ederken ellini tuttum. Aslı, bir pamuk parçasını suya ıslatıp Annette’nin dudaklarını sildi. Hırıltıya dönüşmüştü soluğu. Derin bir nefes aldı, göğsü kalktı ve bıraktı nefesini, göğsü indi geri. Elimi iyice sıktı ve tam o anda odanın penceresi ansızın açıldı.
Bu tepelerin arasında bir doğum yaşanıyor, sancısız, sessiz. Bir doğum yaşanıyor, dünya kurulduğundan bu yana süren ve dünyanın son bulacağı güne kadar sürecek.
“Bakın, kenevirden ip, urgan örüyorlar. Önce çok ince kenevir liflerini alıp ince ipler büküyorlar. Bunların birkaçını birlikte büküp kalın ip yapıyorlar. Birkaç kalın ipi de bükerek büyük gemilerinin bağlandığı urganları meydana getiriyorlar. Bizim işimiz de buna benzer. Aydınların dağınık güçlerini bir araya toplayarak, iki milyonluk milletimiz
Harblerin dâima ön safında giden ve yüz bin ok arasında ölmeyen, ölmek bilmeyen, ölemeyen lâyemut «Attilâ» bir kadının batırdığı zehirli dikiş iğnesiyle öldü. «Attilâ» bir kadın tarafından öldürülmüştü. Hayır, «Attilâ» bir kadın tarafından öldürülmeğe râzı olmuştur, çünkü «Attilâ» bir medenîden fazla kadınları sevmesini ve anlamasını bilirdi.
Doru kısrak dördüncü günü önüne konan otu, arpa kırmasını yedi. Soluğu derinleşmiş, sıcaklaşmıştı. Gözlerindeki kızartı geçmiş, göz akı yeniden görünmüştü. Başı dikti. Gövdesindeki güçsüzlük sona ermişti.
Yapıtlarını, yaşanmış gerçeklikler üzerinden kurgulayan Sabahattin Ali, 1907-1948 yılları arasında yaşadı. Kuyucaklı Yusuf, Sabahattin Ali'nin 1937 yılında yayınlanan ilk romanı.
Arada gözlerimi açıyor, tencerede kızgın yağda pembeleşen soğanlara daldırıyordum kaşığımı bir iki çeviriyor, hoop bir yarım dönüşle buzdolabının kapağını açıyorum, kıvrak hareketle elimi uzatıyorum. Davetime hayır diyemiyor ancak yüzü kızarıyor tabii salçanın…
Yatağına girdiği zaman yedek subayın zihninde, “Türkçe bir sürü köy ve yer isimleri dolaşıyordu. Sonunda bütün o hoş adların, o Serinpınar, Gülbahar, Akçay, Karsu, Narlıca, Nergislik, Değirmendere, Gökçegöz’lerden hayalinde canlandırdığı yeşillikİer, güzel kokular, çam fısıltıları ve çağlayan sesleri içinde bir cennet uykusuna kayıp, dünü ve yarını
En katı tartışmalardan, belki kavgalardan sonra bile, iyi bir yemek yemekle mideleri okşamak, yüzleri okşamaktan daha iyidir. Etraf bu müdürü Vali'ye daha çok çekiştirecekler ama, bu güzel yemeğin bıraktığı izi silemeyecekler.