Atebetü’l Hakayık
Atebetü’l Hakayık ve Edip Ahmed Yüknekî
Atebetü’l Hakayık, yazılı Türk edebiyatının ilk döneminden günümüze dek ulaşabilmiş az sayıdaki eserlerden biridir. Bu yönüyle Divan-ı Lügat’it Türk ve Kutadgu Bilig gibi edebiyatımızın en önemli eserleri arasında yer alır. Eser Hakaniye lehçesi de denilen Karahanlı dönemi Türkçesinin elimizde bulunan nadir örneklerinden biri olması ve Orta Asya Türk kültüründen izler taşıması dolayısıyla da edebiyatımız için de ayrı bir yere sahiptir. Uygur Türkçesi ve aruz ölçüsüyle yazılmış olan Atebetü’l Hakayık, okuyanların rahatlıkla anlayacağı ve akılda tutabileceği şekilde düzenlenmiş, yazarı tarafından “Büyük Emir Dat Sipehsâlâr Bey”e armağan edilmiştir.
Edip Ahmed, 11. yüzyıl sonlarıyla 12. yüzyılın ilk yarısında yaşamış, Arapça ve Farsça’yı öğrenmiş olduğu tahmin edilen, esere sonradan eklendiği düşünülen bölümde gözlerinin görmediği belirtilen Karahanlı dönemi Türk şairidir. Yüknek’te doğduğu için Edip Ahmed Yüknekî olarak anılmıştır. Eserinde adının Edip Ahmed (469. dize), doğduğu yerin Yüknek (493. dize), babasının adının Mahmut-ı Yüknekî (495. dize) olduğunu söyleyen şairin yaşadığı dönem ve çevreyle ilgili elimizde fazlaca bilgi bulunmamaktadır
Atebetü’l Hakayık’ın Anlamı ve Konusu
Arapça iki sözcükle, kapı anlamına gelen “atebe” ve hakikatler anlamındaki “hakayık” sözcükleriyle oluşturulmuş bir tamlama olan Atebetü’l Hakayık “Gerçeklerin Eşiği” olarak çevrilebilir. Farklı nüshalarda Hibet’ül- Hakayık, Aybetü’l-Hakayık olarak da adlandırılmış olan eserde İslami düşünce ve görüşlere göre ahlaklı ve edepli olmanın yolları, ahlak ilkeleri, bilginin yararı, alçakgönüllülük, cömertlik, kibrin, cimriliğin kötülüğü gibi konular işlenmiştir. Halka öğüt vermek amacıyla kaleme alınan Atebetü’l Hakayık’ta özellikle bilgi, dilin kullanılması ve akıl konuları üzerinde durulduğu görülmektedir. Edeplerin başında gelenin insanın dilini göz etmesi olduğu, ok yarasının kapanabileceği ama dil yarasının kapanmayacağı, yalan söylememek, gevezelik etmemek gerektiği vurgulanmıştır. Dönemin geleneğine uygun olarak Tanrı’nın, Hazreti Muhammed’in ve dört sahabenin övgüsüyle başlayan metinde sık sık hadislere ve atasözlerine başvurulmuştur.
İslam inancının etkisiyle Arapça ve Farsça sözcüklerin Türkçeye girmeye başladığını göstermesi bakımından da önemli olan Atebetü’l Hakayık’ın 15 ve 16. yüzyıllara kadar çoğaltıldığı bilgisi eserin uzun yıllar bir ihtiyacı karşılanmış olduğunu düşündürmektedir.
Atebetü’l Hakayık’ın Nüshaları
Atebetü’l Hakayık, ilk kez Necip Asım (Yazıksız) tarafından Ayasofya kütüphanesinde bulunarak 1906 yılında gün ışığına çıkarılmıştır. Eserin bir çok nüshası bulunmaktadır. Bunlardan bazıları eksik ya da yarım olduğundan burada önemli birkaç nüshadan söz etmekle yetinilmiştir.
Semerkant Nüshası (A Nüshası): 1444 yılında Semerkant’ta yazılmıştır. Ne zaman ve hangi yıl İstanbul’a geldiği bilinmemektedir. Necip Asım tarafından bulunan bu nüsha Arap harfleri ile yazılmıştır.
Ayasofya Nüshası (B Nüshası): 1480 yılında İstanbul’da istinsah edilmiştir. Metin, Uygur ve Arap harfleri ile yazılmıştır. Siyah mürekkeple ve Uygur harfleriyle yazılmış satırların altında kırmızı mürekkeple ve Arap harfleriyle yazılmış satırlar yer almaktadır.
Topkapı Nüshası (C Nüshası): 1481-1512 yılları arasında İstanbul’da istinsah edilmiştir. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde korunmaktadır. Arap harfleriyle, Uygur Türkçesiyle yazılmış olan nüsha üzerinde ikinci Beyazıt’ın mührü bulunmaktadır. Kimi yerlerde Türkçe sözcükleri açıklamak amacıyla satır altına kırmızı mürekkeple yazılan Arapça sözcükler dikkat çekmektedir. Temiz bir Türkçeyle nazmedilmiş olan eserin bu nüshasında kırmızı mürekkeple yazılmış Arapça başlıkların sonradan eklendiği sanılmaktadır.
Bu Çalışmada İzlenen Yöntem
Eser Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi nüshası esas alınarak önce latinize edildi, daha sonra günümüz Türkçesine aktarıldı. Aruz ölçüsüyle yazılmış olan metin, dörtlüklere ya da beyitlere bölünmeden, özgün metinde olduğu gibi bırakıldı. Arapça yazılmış başlıklar dipnotlarla açıklandı. Günümüzde de kullanılan, Türkçeye o dönem yeni girmeye başlayan Arapça ve Farsça sözcükler anlatım özelliğini ve zenginliğini bozmamak için çeviride muhafaza edildi. Yazarın vermek istediği anlam göz önüne alınarak özgün metindeki uyaklara uygun sesler kullanılmasına büyük ölçüde özen gösterildi. Diğer nüshalarla farklılık gösteren dizeler dipnotlarla gösterildi. Topkapı nüshasında bulunmayan 390-400, 405-408 ve 417-420 arası dizeler diğer nüshalarda olduğundan çeviriye alınması uygun görüldü.
Ayşegül Çakan, 2015
ATABETU'L HAKAYIK'tan...
465-476
Bitidim kitabnı mevaiz mesel
Okusa tatır dil yimiş teg asel
Kim irse bu sözke adınlar sözin
Tinglese tingledi dürüstka bedel
Edib Ahmed atım edep pend sözüm
Sözüm munda kalur barur bu özüm
Kilür güz kiçer yaz barur bu ömür
Tüketür ömürni bu yazum güzüm
Onun uş çıkardım bu Türkçe kitap
Kirek kıl dip ey dost kirek kıl itib
Bitidim bu tangsuk turafe sözlerin
Hali barsa özüm atım kalsu dip
Yazdım bu kitabı öğüt ve nasihatlarla
Okusa katlanır dil, bal yemiş gibi olur
Kim bu sözü başkalarının sözüyle karşılaştırırsa
Sahtele gerçeği karşılaştırmış olur
Edip ahmet adım, edep ve öğüttür sözüm
Sözüm burada kalır, gider bu Özüm
Gelir güz, geçer yaz, biter bu ömür
Tüketir ömrünü bu yazım güzüm
Onun için çıkardım bu Türkçe kitabı
İster yeterli bul ey dost, istersen ekle
Değerli ve seçkin sözlerle yazdım
Ben gidersem adım kalsın diye
485-488
Doğuştan görmezdi Edib’in gözü
Tamamladı on dört bap içine sözünü
Bir fil olsa üzeri altın yüklü
Bu sözler, en azından ona benzetilebilirdi
Toga körmes irdi edibning közi
Tüketti bu on dört bap içre sözi
Yagan bolsa yüklüg özesinde zer
Anıng tuşı bolgay bu sözning azı
121-124
Bilgiyle bilinir yaratan Tanrı
Bilgisizlik içinde hayır yok dedi
Bilgisizlikten bir çok halk
Kendi eliyle put yapıp, Tanrım bu dedi.
Bilig birle bilnür törütgen idi
Bilgisizlik içre hayır yok didi
Bilig bilmemegdin bir anca budun
Öz ilgin but itip idim bu didi
Okur Görüşlerine Açık Sayfa