Üstüne Karabiber Serpiştirilmiş Pilav
Baktığımız, gördüğümüz, duyduğumuz her şeyde bildik tanıdıkları arıyor beynimiz… Bir koku alıp götürüyor mesela istediğimiz, hatta bazen istediğimiz bir anıya.
Anlık bir görüntü de yıllar öncesine öyle hızlı yol alır ki zihnimizde, müsait bir yerde inecek var deyiveremeden bulur insan kendini çok eskilerde…
En azından bu bende böyle işliyor… Hiç ummadığım yerde ummadığım bir zamana ışınlanmış ve yeniden yaşıyormuşum gibi oluyorum… Hep iyi hatıralara yolculuk
olmasına gayret de gösteriyorum…
Pilav…
Yemekle aram ne çok fena ne de çok iyidir. Ama gözüme güzel görünmesini severim sofranın. Öyle alelacele, özen gösterilmemiş sofrada iştahım kesilir. Gözüm,
ruhum doymalı öncelikle… Ama buradaki amacım pilav hakkında ki ender bilgilerimi paylaşmak değil, ki zaten öyle bir şeye sahip değilim.
Bir gün pilav pişirdim… Tabaklara konuldu ve elim uzanıp karabiberi aldı, serpti üstüne sıcacık pilavın… O koku, o tat aldı beniii, taaa uzak zamanlara götürdü…
İşe erken gittikleri için eve de erken dönerdi annem, babam ve kocaman bir gün hâlâ kalırdı önümüzde; beraber zaman geçirmek için ya da şu anda neredeyse unutulan
uzun sohbetli akraba, eş, dost ziyaretlerine.
Önce yemek yerdik ya da önce dinlenirdi annem ve babam… Sonra da güzel güzel giydirdi annem bizi; ablam ve ben genelde ikizler gibi tıpa tıp aynı elbiselerle
giydirilirdik… Kış ise sorun olmazdı pek kıyafet seçimi ama yazın biraz telaşlı olurdu. Dizler, kollar, yara bere içinde olurdu genelde; güzelim elbiselerin altından, öylece
sergilerdi kendilerini, kabuk bağlamış bir taşın dizimize olan teması. Oysa ne güzel görünüyor gözüme şu an, o minnacık yaralar… Özgürlük, keşif, mutluluk, sağlık ve
daha nice sıfatları barındırıyordu hepsi tek tek… Giyinme faslı zaman zaman daha zorlu olurdu. Beğenilmezdi seçilen kıyafet ya da kirletmiş olurduk son dakikada; burası bazen hoş olmayabilirdi…
O, bu derken, beşimiz sokakta olurduk… Yürünerek gidilirdi her yere… Küçüktü Prizren… Hâlâ da çok büyük sayılmaz ama büyük olup olmaması ruh katmaz ki bir yere…
Yürünerek gidildiği için her yere, hâlâ bugün çok severim yürümeyi…Ah, bir de kışsa eğer ve de kar varsa, kızak alınırdı zaman zaman yanımıza; misafirlikten dönünce
uykulu uykulu otururduk, annemle babam bizi çekerken.
işte bu ziyaretlerde teyze, hala, dayı, amca yan yana olurdu.. Kuzenler saatlerce oynardık, oyuncağa gerek duymadan… Zaman zaman eski bir mezarlık dahi olabilirdi oyun alanı. Düşündükçe tuhaf oluyorum…
Bu ziyaretlerde, evde ne varsa ikram edilirdi misafire… Kışsa eğer patates kaynatılır, kestane kaynatılır ya da pilav yapılırdı…
Pilav ikram edilirdi, kim isterse üstüne karabiber serpiştirirdi. Pilav ve karabiberin kokusu alıp götürüyor beni böyle akşamlara…
Ne kadar mutluyduk azla yetinirken ya da belki çocuktuk, karabiber serpiştirilmiş sıcak pilavın yıllar sonra bizi alıp, çocukluğumuza götüreceğini bilmeden…
Siz de bugün ya da yarın davet edin birilerini sıcak pilav yemeğe.
İnanın çok büyük etki bırakıyor bir çocuğun hayallerinde…
Okur Görüşlerine Açık Sayfa