Preloader image
İÇİNDEKİLER
Title Image

Kahverengi Kum Taneleri Gerçek mi?

Ayşenur Teke
Ayşenur teke

Kahverengi Kum Taneleri Gerçek mi?

Sonsuz hayal çemberinin girdabına kapılmış insanların oluşturduğu bir ülkede, iki kişi, ansızın düşerek kendilerini bilmedikleri bir yerde buldular. Küçük kızla oğlanın düştükleri yer, bir zamanlar üzerinden tren geçen bir kırlıktı. Çevrede, ancak gözlerini kıstıkları zaman görebildikleri eski binalar vardı. Boza çalan gökyüzünün, yeryüzünü büründürdüğü karamsar hava, onlara hiç de tanıdık gelmiyordu.

 

Kızla oğlan, bu kırlıktaki belli belirsiz yolakta yürüyordu. Oldukça yavaş ilerliyorlardı, çünkü kız merakından etrafını inceliyor, şöylece bir dokunup geçmiş yel yüzünden ürperiyor, deneyimlemek istediği için yerde gördüğü ve her yeri kaplayan o tuhaf, kahverengi kırıntıların tadına bakıyordu.

 

Oğlan ise yavaşlayıp kendisini yere bırakmış, gözlerini kızın üstünden hiç çekmeden onu seyrediyordu. Aklında durduramadığı düşüncelerden biri sonunda durağanlaşmış, ona, bu çevresinde gördüklerinin bir yanılsama olduğunu fısıldıyordu. Aylar önce okuyup hayal meyal anımsadığı bir kitapta, insanlığın dramından bahsediliyordu; her şey onların ülkesinde olduğu gibi cıvıl cıvıl, sevgi dolu, hazır, rengarenk, huzurlu, sessiz değil, tam tersiydi.

 

Sence aynı rüyanın içinde miyiz?

 

Kız birdenbire koşmaya başlayınca, oğlan sendeleyerek ayağa kalktı. Düşünceler sanki onu bir anda yaşlandırmış, bütün gücünü bedeninden almıştı. Çocukluğunu bu kadar erken yitirmek, düşüncelerin ona unutulmaz bir armağanı mıydı, düşünmeden duramadı. Koşarak düzlüğe çıkan kız, sırıtarak durdu.

“Sence aynı rüyanın içinde miyiz?” diye kıkırdadı.

 

Oğlan elleriyle bilmem şeklinde yanıt verdi. Ağlamaklı bir sesle kendi aklındakileri seslendirmeye başladı:

“İnsan düşünde hissedebilir mi? Sanmam… En azından buradaki şeylere dokununca duyumsayabiliyoruz. Hatırlasana, bizim oralarda yalnızca sayılı şeylere dokununca hissedebilirdik. O zaman ülkemizde hep rüyadaydık da gittiğimiz müzelerde dokunduğumuz eşyaları hissedince mi uyanıyorduk?”

 

“Sen uzun konuştuğuna göre düş görmüyoruz Mete!  Benim rüyamda olsak, ben senin bu kadar uzun konuşmana katlanamazdım!”

 

Oğlan daha yanıt vermeye fırsat bulamadan kız, zafer kazanmışçasına yerden avuçladığı toprağı oğlanın yüzüne fırlattı.

“Düş ve gerçeklik üzerine çok fazla düşünüyorsun. Yaşadığımız anın tadını çıkarmaya bak! Bambaşka bir yerdeyiz, belli ki ülkemizden uzaktayız. Senin bu yüzüne çarpan toprak gerçektir. Ama ben istemezsem yalan olur.”

 

Bunu reddedecek herhangi biri var mı?

 

Kız sustu, duraksadı ve bağırdı.

“Bunu reddedecek herhangi biri var mı?”

 

Ses yankılandı ve onlara geri döndü. Tam etraflarında dönerek yanıt gelecek mi diye  bakındıkları bir anda, üstlerine, koşarak kurtlar geldi. Şimdi tam olarak bir çembere kısılmışlar, ne yapacaklarını bilemez durumda, birbirlerine bakınıyorlardı. Bu ıssız yerde, ne zamandır beslenmediği bilinmeyen kurtlardan biri, oğlana doğru atıldı. Arkalarına bakmadan koştular, koştular…

 

Oğlan zar zor nefes alarak, “Gerçek değilse neden kaçıyorsun Selda? Dur ki, yaşadıklarımızın gerçek olup olmadığını anlayalım.”

 

Selda’nın yüzünden okunan korku ve üzüntü bir anda silinmiş, yerini, tarif edilemez bir aydınlanma almıştı, öylece durdu. Selda’nın durduğunu gören Mete hızla kafasını çevirdi, kurtların ısırdığı her bir uzvun yerdeki toprağa dönüştüğünü gördü. Ne yapacağını bilemez bir halde Selda’ya doğru koştu yeniden. Selda’nın yüzündeki mutluluk ifadesi ve canının yanmadığını kanıtlayan gıdıklanmaya benzer tiz bir sesin verdiği güvenle o da kendisini kurtlara bıraktı…

Ayşenur Teke

aysenur.teke@edekitap.com
Okur Görüşlerine Açık Sayfa

Yorumlayınız